
Hüseyin Duygu
Son 32 yıldır Danimarkalı ve Türk şairlerin katılımıyla Kopenhag’da ve Türkiye’de her yıl Danca-Türkçe Şiir Akşamları düzenlenmesine öncülük ettim. Aziz Nesin, Orhan Pamuk, Dursun Akçam, Osman Bolulu, Erdal Atabek, Kemal Özer gibi yazarlarla Kopenhag’da edebiyat sohbetleri yaptık. Can Yücel, Ahmet Telli, Ataol Behramoğlu, Kemal Özer, Sezai Sarıoğlu, Özkan Mert, A. Kadir Bilgin gibi şairleri Kopenhag Şiir Akşamlarında dinledik. Bu etkinliklerin sağladığı atmosfer sayesinde Nazım Hikmet, Orhan Veli Kanık, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Melih Cevdet Anday, Kemal Özer ve Yunus Emre, Mevlana Celaleddin-i Rumi gibi şairlerimizin şiirlerini Danca diline kitap olarak kazandırdık. Danimarka’da 36 yıldır yaşıyorum ve orada yüksek eğitim aldım. Türkiye Yzarlar Sendikası, Türkiye ve Danimarka PEN üyesiyim ve çok sayıda Danimarkalı yazarı şahsen tanıyorum. Danimarka edebiyatı hakkındaki bugüne kadar edindiğim bilgimi kısaca sizinle paylaşmak istiyorum.
Vikingler, yaklaşık bin yüzyıl önce (882) Finlandiya ve Rusya üzerinden İstanbul’a gelmiş, bu kente Miklagaard (Büyük Çiftlik) adını vermişti. Danimarka ile Anadolu arsında bilinen en eski ilişki budur. Küçük Deniz Kızı, Çirkin Ördek Yavrusu, Uçan Bavul gibi severek okuduğumuz masalların yazarı dünyaca ünlü Danimarkalı Hans Christian Andersen 1841 yılında İstanbul’a gelir ve bu gezisini ayrıntılı bir şekilde Bir Şairin Çarşısı adlı kitabında anlatır. Kimi Danimarkalı eğitimcilerin ve sanat adamlarının 19. yüzyıl sonralarında İzmir ve İstanbul’da yıllarca kaldıkları biliniyor. Dilimizde kullanılan daniska sözcüğünün bu dönemde gösteri yapmak için İstanbul’a gelen Danimarkalı kızların güzelliğini anlatmak için türetildiği söylenir.
Kuğuların, tilkilerin, geyiklerin günümüzde özgürce dolaşabildiği, Kuzey’in 6 milyonluk ülkesi Danimarka, çok sayıda bilim ve kültür insanı yetiştirmiştir. İskandinav bilimine, kültürüne katkı sağlayan ve demokrasi savaşımı veren çok sayıda Danimarkalı aydın vardır.
Gittikçe demokratikleşen, toplumsallaşan ülkelerin insanları, başka halkların insanlarını, kültürel değerlerini tanımaya çalışarak evrensel kültürlü bir dünya vatandaşı olmayı amaçlıyor. Sanatçılar, yazarlar da öyle.
DANİMARKA EDEBİYATININ GELİŞİMİ VE ÖNEMLİ TEMSİLCİLERİ
Bilinen en eski Danimarka yazını Rune yazıtlarıdır. Bu yazıtlar, ölülerin anısına dikilmiş taşlardan oluşmaktadır. Rune yazıtları, aşağı yukarı 800 yılından 1150 yılına kadar geçen sürede gerçekleştirilmiştir. Avrupa’nın başka yerlerinde olduğu gibi, hem şiir hem düz deyiş ile söylenmiş sözlü bir efsanenin de olduğu sanılmaktadır.
Danimarka dilinde yazılmış en eski kitap Uyaklı Şirler Kitabı’dır. Bu kitapta Danimarka kralları, yaşamlarını ve yaptıkları işleri şiir biçiminde anlatmaktadır. Kitap 1495 yılında basılmıştır. Danimarka atasözlerini 14. yüzyılda Latince olarak yazılan bir okul kitabında bulmaktayız. 12. yüzyıldaki gezgin ozanların halk türküleri, soyluların çiftliklerinde verilen danslı şölenler 16. ve 17. yüzyılda yazıya geçirilmiştir.
1536 yılında Alman Martin Luther’in (1483-1546) görüşleri Danimarka’da kabul edilince, Katolik Kilisesi’nin yerini Protestan Kilisesi almıştır. Bu dönemde Danimarka dili de yavaş yavaş yazı dili olarak yerleşmeye başlamıştır. İncil Dancaya çevrilmiş, kiliselerde Danca vaazlar verilmeye başlanmış ve Latince ilahiler Danimarkalı şairlerce Danca olarak söylenmiştir.
18. yüzyılda, öbür Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, yeni bir düşünce biçimi kendini göstermeye başlamıştır. Düşünce ve sağduyu ön plana çıkarken din doğaüstü inançlardan temizlenmeye çalışılmaktadır. O günlerde Danimarka Krallığı içinde olan Norveç’te doğmuş yazar Ludvig Holberg (1684-1754), yazdığı yergici eserleriyle Danimarka tiyatrosunun temelini oluşturmuştur. Holberg, toplumun her kesiminden insanların yaşamlarına ilgi duymuştur. Eserlerindeki karakterlerde, genellikle onların kendi aptallıklarını, kendi züppeliklerini, boş inançlarını ve bağımlılıklarını işlemiş, onların kendilerini görmelerini istemiş, eğlendirirken öğretmeyi amaçlamıştır.
18. yüzyılın son çeyreğinde, Johannes Ewald (1743-1781) ve Jens Baggesen (1764-1826) gibi ozanlar etkili olmuşlardır. Fransa’daki klasik akımdan kopmuşlar, mantıksal idealizmi kendilerine yeterli görmeyerek hem duygu hem hayal gücünün izlerini taşıyan şiirler yazmışlardır. Ewald, müzikli tiyatro oyunlarında, Danca konuşma diline daha uygun düşen Shakespeare’inkine benzer özgür koşuğu kullanmıştır. Onun müzikli oyunu Balıkçılar’da, kahramanlar yoksul, çok çalışan Danimarka halkıdır. Jens Baggesen ise önce Fransız Devrimi’ni, sonra Almanya ve öteki ülkelerdeki devrimci hareketleri yaşamış ve Danimarka ozanları bu büyük siyasi gelişmelerden ve değişimden etkilenmişlerdir. Bu değişiklikler Danimarka’yı, hem gurur duyulacak kadar olaysız hem biraz utanılacak kadar yavaş etkilemiştir.
Adam Ochlenschlaeger’e (1779-1850) göre, ozan ve sanatçı doğuştan yeteneklidir. Kendine özgü yazın dilini ve konularını aramadan bulma yeteneğine sahip olduğu ve bir deha olduğu oranda burjuvanın yaşam biçimini izlemek zorunluluğu olmayan biridir. Danimarka’da ve bütün kuzey ülkelerinde Ochlenschlaeger’in şiirleri sevilir, tiyatro eserleri zevkle izlenir. 1001 Gece Masalları’ındaki “Alaaddin’in Sihirli Lambası” masalından uyarlanmış Alaaddin adlı oyun günümüzde de oynanmaktadır.
N.F.Grundtvig halkın romantik düşüncelerinin dile getirilmesini başlatmıştır. Grundvig’e göre, en önemli “yaşayan sözcük” insanları buluşturan sözcüktür. Bugün de işlevini sürdüren yatılı halk okulu (bizdeki eski köy enstitüleri benzeri) anlayışını, yaşamını çalışarak geçirmek zorunda olan genç kızlarla delikanlıların bir dönem tekrar okula gitmelerini sağlamak ve ülkesine daha yararlı olmak için başlatmıştır. Bunlarla da yetinmemiş, yazmış, konuşmuş ve üretmiştir. Şiir anlayışını yalnızca eleştirmenler değil, kendisi de eleştirmiştir. Kuzey”in kendine özgü demokrasisinin oluşmasına katkı sağlayan değişik bir hareketin öncüsü, herkesin okula gitmesini amaçlayan yatılı halk okulu anlayışının yaratıcısı ve herkesin refah içinde yaşamasını savunan bir kişi olarak anılıyor bugün.
19. yüzyılın şair ve yazarları gözlerini gerçek yaşama çevirmişlerdi, gerçek yaşama bir başka biçimde yaklaşırlar. Yapıtları, incelik ve düşüncenin berraklığından oluşan yergilerdir. Alman ve Fransız tiyatro anlayışını Danimarka’ya getirmiştir
H.C. Andersen dışında dönemin en önemli yazarları 1841-47 yılları arasında İzmir’de de yaşayan eğitmen ve İzmir’e Seyahat adlı kitabın yazarı Christen Kold (1816-1870 ve dünyaca tanınmış bir filozof Sören Kierkegaard’dır (1813-1855). Kierkegaard’ın 10 dolayında yapıtı dilimize kazandırıldı.
H.C. Andersen’den etkilenen ve yaşamının büyük bir bölümünü Afrika’da geçiren Karen Blixen (1885-1962), Danimarka’nın en tanınmış kadın yazarıdır. Kimi yapıtlarını İngilizce yazan sanatçının Benim Afrikam adlı romanı 1985 yılında sinema filmi olarak çekilmiştir. Bu film, yedisi Oscar heykelciği olmak üzere toplam 28 ödül almıştır. Blixen’in Yedi Harika Hikâye adlı eserini dilimize kazandırılmıştır.
Kaj Munk (1898-1944) büyük duyguların, büyük insanların ve büyük çelişkilerin ozanıydı. Mussolini ve Hitler’in iktidara gelişlerini, Almanya’daki Yahudi avcılığını Bir İdealist adlı yapıtında dile getirmiştir. Nazilerin Danimarka’yı işgali döneminde, hem yazarak hem çarpışarak ülkesini savunmuştur. Savaşım Şiirleri kitabını yayımladığı 1944’te Nazilerce vurularak öldürülmüştür.
Martin Andersen Nexö (1869-1954) romantizm çağında doğmuştur. Kötümser yazılarla başlayan yazarlığı, yüzyılın sonunda doruğa ulaşır. Grundtvig’in yatılı halk okulu, halk okulu öğrenciliği ve halk okulu öğretmenliğinin tohumları onu işçi sınıfı ile buluşturmuştur. Fatih Pelle ve İnsan Yavrusu Ditte romanları unutulmaz yapıtları arasındadır. Fatih Pelle romanı sinema filmi olarak çekilmiştir. 1987 yılında en iyi yabancı film dalında Oscar Ödülü’nü alan bu film bir baba ve oğulun daha iyi bir hayat umuduyla İsveç’ten Danimarka’ya yaptıkları göç hikâyesini anlatıyor. Yalnız kendi ülkesindeki insanları değil, dünya proletaryası için de yazmış, mücadele etmiştir.
Hans Kirk (1886-1962) emekçi kökenli değildir ama emekten yana yazmıştır. Danimarka’nın ilk toplumcu yazarlarından biri olan Kirk de yatılı okullara gitmiştir. İlk romanı Balıkçılar’ı 1928’de kaleme aldı. Türkçeye ve çeşitli dillere çevrilen bu roman, Danimarka’da televizyon filmi olarak da çekildi. Çok yönlü bir yazar olan Hans Kirk, bugün çağdaş Danimarka yazının en önemli kişilerinden biri sayılmaktadır.
Hans Scherfig (1905-1979) birkaç kuşaktır Danimarka’da en çok okunan yergici yazarların başında gelmektedir. Ressamlık yapan yazar olarak tanınır. Hans Scherfig, romanlarında doğal ve normal insanların, demokratik olmayan bir sistem tarafından nasıl bozulduğunu, ezildiğini betimler. Yazarın çok beğenilen sanat yöntemi yergidir. Yergi ve tarihsel gerçekler klasik kabul edilen romanlarının belkemiğini oluştururlar. Anlatım tekniğinde yalın, alaycı bir biçimlendirme ve ara sıra düzenin gerçek niteliğini açığa vurma özelliği çok belirgindir.
Halfdan Rasmussen (1915-2002), sevincin, acının, haksızlığa karşı oluşun, şakanın ve yaşamı anlamlı kılmanın şairidir. Şiirlerini çocuklar, yetişkinler, büyük çocuklar ve çocuksu yetişkinler için yazmıştır. O, Andersen’den sonra Danimarka’nın en tanınmış çocuk kitabı yazarıdır.
Benny Andersen (1929-2018), Danimarka’da en çok tanınan ve sevilen şair konumundadır. Andersen’e göre modern bir insanın yaşamı, olanaklarla olanaksızlar arasında, bilinen ve güven veren şeyleri sürekli aramakla geçmektedir. Şiirleri damıtılmış bir psikoloji ve çok iyi seçilmiş sözcüklerle örülmüştür. Kimi şiirleri dilimize çevrilmiştir. Sanatsallığa, bu sanatsallığın içinde gülmeceyle gerçeğin bir arada işlenmesine çok önem verdiği hemen bütün yapıtlarında görülür.
Erik Stinus (1934-2009), Danimarka’da politik bir yazar olarak bilinir. Stinus’u ilk kez 1984 sonbaharında Kopenhag’daki politik bir etkinlikte tanıdım ve daha sonraki yıllarda dost olduk. Adı ve şiirleri artık Türkiye’de de tanınan bu yenilikçi devrimci ozanla birlikte çok sayıda Danca-Türkçe şiir etkinliği gerçekleştirdik. Nazım Hikmet’i Dancaya (üç ayrı seçki kitabı) çeviren Erik Stinus, Orhan Veli, F.H. Dağlarca, Vedat Dalokay, Kemal Özer (iki ayrı seçki) gibi ozan ve yazarlarımızı da Danimarka diline kazandırdı. Ayrıca çok sayıda dünya yazarı ve şairin eserlerini Dancaya kazandırmıştır. Bertolt Brecht de Erik Stinus tarafından Dancaya çevrildi.
İnger Christensen (1935-2009), çağdaş Danimarka şiirinin en önemli kadın ozanı, aynı zamanda bir tiyatro ve roman yazarıdır. Şiirlerindeki ortak ileti “geleceği görünür kılmaya çalışmak”tır. İlk şiirleri, daha çok kendi özgürleşmesini dile getirir. Daha sonraki şiirlerinde de özgürlük düşüncesi sürekli vardır ama bireysel özgürlüğün yerini toplumsal özgürlük anlayışı almıştır. İnsanların korkuları, kaygıları adına dünyadaki bütün demokrasi düşmanlarına karşı, sanatıyla mücadele vermiştir. Toplumsal çelişkileri zamanında saptayan ozan, çeşitli dengelerin korunmasına saygı gösterirken işe yaramayan eskinin yıkılmasını savunurdu. Bundan dolayı da radikal bir ozan olarak bilinir.
Peter Poulsen (1940-2024), ilk şiir kitabının çıktığı 1966 yılından bugüne dek 28 şiir ve 4 öykü kitabı, 7 de roman yayımlayan ozan, ayrıca Portekizce ve Fransızcadan çok sayıda çeviri yaptı. Doğayla, insanlarla, müzikle içli dışlı bir yaşam süren yazar, üstün yeteneğiyle etki altına alan iki kişilik sergiler. Hem Avrupa kültürünün hem kendi toplumunun verdiği olanakları iyi kullanır. Şiirlerinde insan yaşamını çok iyi bir biçimde işler. Çok sayıda şiiri Türkçeye çevrilmiştir.
Henrik Nordbrandt (1945-2023), Kopenhaglı olduğunu bir şiirinde “Danimarka’da doğmuş olmama dayanamıyorum, 21 Mart 1945 Kopenhag doğumlu olmama ise hiç mi hiç dayanamıyorum” şeklinde dile getirir. O, şiirlerinde büyüleyici ezgisellik ve çarpıcı şiir mantığıyla Danimarka’da bir Henrik Nordbrandt söylemi yaratmıştır. Türkiye’ye uzun süreli kalmıştır. Çok iyi derecede Türkçe konuşan ozan, Nazım Hikmet’in kimi şiir ve türkülerini ezbere bilir.
İlk şiir kitabı 1969 yılında yayımlanan ozanın yirmiden fazla şiir kitabı var. Hemen her türde ürün veren sanatçı, 1994’te ise Danimarka okurunun karşısına Türk mutfağını ve yemek kültürünü tanıtan Kadınbudu adlı yemek kitabıyla çıktı. Son yıllarda hem şiir hem roman yazan Henrik Nordbrandt’ın çok sayıda şiiri Türkiye’de kitap olarak yayımlandı.

Niels Hav
Niels Hav (1949-) Danimarka’nın yaşayan en güçlü şairlerinden biri olarak tanınıyor. Biz Buradayız adlı şiir kitabı pek çok ülkede ses getirdi. Yayımlanan 9 şiir, 3 öykü kitabı var. Niels Hav zekâsıyla, duyarlılığıyla, ince ironisiyle, kişisel özgürlüğü ve toplumcu vicdanıyla, gözünün değdiği her şeyde bir şiir kokusu alarak, bir şiir teması duyumsayarak, sadece bu temayı değil, onun da ötesinde, ondaki yaşamsallığı, canlı dokuyu şiire ya da öyküye dönüştürmeyi başarıyor.
Yaşamın anlamı yaşamaktır diyen şair ve öykü yazarı Niels Hav, yazarlığıyla ve kişiliğiyle bir dünya vatandaşıdır. Yenilikçi Danimarka şiirinin seçkin şairlerinden olan ozan, yaşadığımız gerçeklere başka bir açıdan, yani çağdaş bir şair gözüyle bakar. Ayrıntılarda yakaladığı ipuçlarını, bütünde altını çizerek işler. 32 yıldır düzenlenen Danca-Türkçe şiir etkinliklerine hem düzenleyici hem şair olarak katkıda bulunan Niels Hav, “hep buradayım, oradayım ve sizinleyim” diyebilen bir yazardır. Kuzeyin soğuk ve karanlık ülkesi olan Danimarka’da Niels Hav, yaşamıyla ve sanatıyla sürekli insan sıcağını işlemiştir. O, yaptığına ve yazdığına bakarak nasıl yaşadığını anlamaya çalışır. Şairin Türkçeye ilk çevrilen şiirleri kitap olarak Kopenhag Kadınları adıyla yayımlanmıştı. İkici Türkçe şiir kitabı ‘Aniden Gelen Mutluluk’ bu yıl yayımlandı.
Scala Yayıcılık, 33. yaşını Danimarkalı şair Niels Hav’ın yeni çıkan kitabı “Aniden Gelen Mutluluk”un İstanbul’da 12 Temmuz Cumartesi günü yapılan imza gününde sevgili okurları, yazar ve sanatçılarla kutladı.
Danimarkalı şair Niels Hav, Scala Yayıncılık’ın 33. yılı ve “Aniden Gelen Mutluluk” kitabının imza gününde İstanbul’u “Avrupa’nın büyülü başkenti” olarak tanımladı. Şair, şiirin paradan çok daha derin bir değer taşıdığını vurgularken, Scala Kitapçı’yı edebiyatın kalbi olarak niteledi.
Bütün Şemsiyelerim İstanbul’dan
Şemsiyelerimin hepsini İstanbul’dan aldım,
Bursa’dan aldığım tek şemsiye dışında
Ne zaman yolum İstanbul’a düşecek olsa
havanın güneşli olacağını düşünürüm,
İstanbul imgesi böyledir bende
Bu güzel şehri affediyorum –
anılarımda İstanbul güneşle yıkanır.
Bu yüzden yağmurlu bir günde ben hep
Kendimi İstiklal Caddesi’nde sağanak altında
ve yeni bir şemsiye pazarlığında bulurum.
Bursa’dan aldığım tek şemsiyeyi de
İstanbul’da unuttum işte.
Bu konuda gizemli bir şey var;
Seviyorum bu şemsiyeleri ben.





Yorum bırakın