Gençler, gideceğiniz bir yer var mı; yoksa sadece gidiyor musunuz?
Yolda – Jack Kerouac

ÜŞÜMÜŞ ATLAS (TEFRİKA) – III. BÖLÜM

,

Okuma Süresi

2–3 dakika

Şair Şerafettin Kaya

Hayatın kılcal damarlarında akıp giderken geldim sana. Yerle göğün arasına sıkışmış ruhumun çaresizliğinde kurumuş bir ağacın gölgesinde uyuşturuyordum kendimi. Ağrılarımı dindirmek için ağlıyordum yutmak için akan avuç dolusu zehirli damlalar. 
Bu intihar mıdır belki içgüdülerim doğal bir ölüm sunuyordu bana. Ağacın gölgesi ışığın gittiği yeri kaybetti üstümde örtü oldu. Ben kendimden akan göz yaşlarımla avuçlarımda kendime ölüm biriktiriyordum. Rüzgârın sesi fısıltı müzik gibi kalbime dokunan bir ezgi. Yapraklarda gezinme ve izler. Ben ortasındayım tam olduğum yerin. Böyle soluyordum. Avuçlarıma ölümü dolduruyordum. Gölgenin gövdesine uzandım başımı yıldızlara çevirdim. Yıldızlar gözlerimde, koşmalarım yaşadıklarım. Gökyüzü ve boşluk yoktu, hiçbir şey yoktu. Avuçlarımda gözlerimden akıtarak biriktirdiğim bir avuç ölümden başka hiçbir şey yoktu. Hiçbir ses çağırmıyordu beni ya da ben duymuyordum Hiçbir sesi. Dokunduğum kuru ağacın gölgesinde kayboluyordum. Gölge güneşini terk etmişti. Sessizliğin giderek büyüdüğü bir yerdeydim. Kendi soluğuma dokundum. Kalbim varmaydı! var evet var. Gölgenin içinde kendi gölgemi arıyordum. Avuçlarımda biriktirdiğin ölüm suyuna dalıp gitmiştim. Kendime o kadar sokuldum ki küçülüyordum yapraklar gibi gezinmeye başladım. Gölge çekti ayağımdan. Az daha dökülecektim avuçlarımdan.
Uzaklardan bir ses dünyanın karnından belki de gezegenler gelen bu sesi kalbimin en kırılgan yerine koydum. Zamanın varlığını hissetmeye başladım. Gölge itiyordu yavaş üstünden beni. Bu gelen sese kalbim yönelmiş dilimde kendi sesime dönüşüyordum. Uzaktan gelen sesin kalbine doğru Yolculuğa çıktım. Yolun sonundan beni geriye doğru yola çıkartan bu ses neydi kimdi, kimdi sesimle birlikte tekleyen bu ses. Kuruyan ağacın gölgesine bir damla ışık düştü. Baktım güneş yola çıkmış geliyor. Kendini kaybetmiş güneş ve ben onu bulmuş gibi seslendim. Ağacın gölgesi kendimi çekip aldı altımdan. Kuru ağacın dal uçlarında bir canlanma gördüm. Karanlığın içimden çekilişi korkutuyordu beni ama ışık gerçekti, ses gerçekti. Avuçlarıma baktım boştu. Avuçlarımda biriktirdiğim ölüm buhar olmuştu. Göğün üstümden çekildiğini hissediyordum. İlk kez kuşları gördüm Yeşil otları kelebekler. Dünya yeniden doğuyor ve ben onu seyrediyorum. Ses her yerden geliyor hep aynı ses kalbim çığlık çığlığa ses veriyor. Ayağa kalkıyorum geceler ve gündüzler etrafımda dönüp duruyorlar. Uçsuz bucaksız ve insansız tek başıma koşuyor bazen de uçuyordum. Yaklaşıyordum zamanın eteğine tutundum varmak için olduğum yere. Her yerimden hayat fışkırıyordu. Kırıldığım yerlerden pınarlar, kuzular, yemişler. Sonsuzluğun nefesini duyuyordum artık ona çok yaklaşmıştım. Teslim olmuştum bırakmıştım kendimi bu ses yaşatır beni bu nefes. Kalbimden taşıp nehirlere akan bu aşk yeşertir kuruyan ağaçları, kuruyan derelere su olur nefes olur. Nefes nefese verip uzakları kendimize çekerek yakınlaştık. Kokunu alıyorum. Ne güzel sesinle ve kokunla buluşmak. Zaman sadece geldiğin andır ve o an çok yakın. Ben sarhoşum göğe bakmaktan ben hürüm seni duymaktan hissetmekten. Aşkın ötesinde bir yerde seninle en ötelerde buluşmaktan. Güne bakan tarlaları gözlüyorum, biliyorum güneşin içinden geleceksin. Öyle bekliyorum ki seni geceler ve gündüzler Yan yana tek başına öyle güzel ki dünya. Yaşamak ölmeden önceki halimizden daha farklıymış. Yaşamak başkası olmak sevdiğin kalpte sevdiğin ses de.
Gel be Cansu’yum ruhumun ışığı. Daha bitmeden sözlerim düştü yanıma ses, koku, ten birleştik birden. Bir olduk tek kalp tek ses. Dinlendik uzun uzun kendimizde. Yollara düştük yollarda düştük kaldırdık kendimizi. Sonsuzluk koydum adını sen aşkı ekle önüne
Sarıldım kendime öyle katmışım ki seni kendime. Gün döndü tarlaları hala öyle yüzleri sabah akşam güneşte

Yorum bırakın