Gençler, gideceğiniz bir yer var mı; yoksa sadece gidiyor musunuz?
Yolda – Jack Kerouac

ZAFERİN KIRMIZI KARANFİLLERİ: TİMUR’UN YÜREĞİNDEKİ ÇATLAK

,

Okuma Süresi

4–6 dakika

Seyit Berker Aydoğan

“Semerkant’ın turkuaz kubbeleri, kanla sulanmış toprağın üzerinde yükselen bir matem çiçeğidir…”, “Zafer, kanla sulanan topraklarda açan karanfil misali: Kökü karanlıkta, tacı ışıkta…” Bu iki kadim cümle, zaferin sadece dışsal bir başarı olmadığını, altında yatan derin insani dramları, kişisel travmaları ve tarihsel paradoksları fısıldar. Timur’un hayatına odaklanarak, zaferin antropolojisinden estetiğine, ölümle olan dansından modern çağdaki yankılarına kadar çok boyutlu bir yolculuğa çıkacağız.

Zaferin Antropolojisi: Topal Kaplanın Psikanalizi

Timur’un savaş meydanlarındaki zaferleri, tıbbın hâlâ adını koyamadığı bir travmanın tezahürüydü. Sağ bacağındaki topallık, genç Timur’u Moğol ordusunda “Kesik Ayaklı Köle” (Çeştiyân) diye anılan bir figüre dönüştürmüştü. Delhi’yi fethettiğinde, fillerin çiğnediği 100.000 cesedin üzerine basarken aslında çocukluğunda kendini ezen Moğol atlılarını ezdiğini hissediyordu. Zafer, onun için bir iktidar aracı değil, bedenindeki eksik parçanın metafizik intikamıydı; tıpkı Ankara Savaşı’nda Yıldırım Bayezid’i altın kafese kapatırken, aslında kendi çocukluğunu hapsedilmişlikten kurtarması gibi. Zincirlerinden boşalan her hükümdar, geçmişinin celladını öldürür.

1941 Haziran’ında Stalin’in emriyle açılan Timur’un mezarı, trajedinin kemiklerde nasıl kodlandığını gözler önüne serdi: Sovyet antropolog Gerasimov’un rekonstrüksiyonunda, sağ dizkapağındaki çıkık ile sol köprücük kemiğindeki kırık, 1363’teki Sistan çatışmasında iki okla vurulduğu kayıtları doğruluyordu (Gerasimov, 1942). Fakat asıl şoke edici olan, kaval kemiğindeki deformasyonun 8 yaşındayken bir Moğol süvarisinin atının altında kalmasıyla oluştuğuna dair tıbbi kanıttı (Manz, 1989, s. 29). İktidar tutkusu, işte bu çocuk bedenindeki kırılma hatlarından filizlenmişti. Zaferleri “fizyolojik intikam”a dönüştüren, travmanın biyolojik hafızasıydı.

Kanla Yazılan Estetik: Semerkant’ın Paradoksu

Timur’un “Gök Kubbeli Şehir” dediği Semerkant, onun zafer anlayışının grotesk bir manifestosuydu. Mimarî dehasıyla yükselttiği medreselerin tuğlaları, İsfahan katliamında ölen 70.000 insanın küllerine bulanmıştı. Bir eliyle kültür inşa ederken, diğer eliyle medeniyeti yok eden bu paradoks, zaferin hakikaten neyi fethetmesi gerektiğine dair ürpertici bir soru doğuruyor: Zafer, düşmanı yok etmek mi yoksa insanlığı yüceltmek mi?

1402 Ankara Savaşı sonrası, Osmanlı tarihçisi Ahmedi’nin kaydettiği o diyalog: “Neden Bayezid’e işkence?” diye soranlara Timur’un cevabı: “Çünkü o, benim sırtımdaki kırbaç izlerini görmeyi reddetti.” (Şâmî, 1404/1987, s. 203) Bu anekdot, Timur’un zaferinin kişisel intikamla ne denli iç içe geçtiğini gösterir.

1404’te Semerkant’a gelen İspanyol elçi Clavijo’nun “dünyanın tüm güzellikleri burada” dediği şehir (Clavijo, 1406/1928, s. 180), bir aritmetik dehşetle inşa edilmişti: Her bir medrese tuğlası için 30 insan kellesi hesabı yapan Timur (İbn Arabşah, 1436/2019, s. 117), Gürcistan seferinde 70 bin kafatasından piramit yaptırdığı halde, kütüphanesi için Şirazlı Hafız’a “Bu şehri senin aşkınla yıksaydım” dizesini yazdıracak kadar şairane bir çelişkiyi barındırıyordu.  Bu paradoks, zaferin estetiğinin insanlık trajedisiyle nasıl iç içe geçtiğinin kanıtıydı. Zaferin estetiği, kanla sulanan topraklarda açan nilüfer çiçeği gibiydi: Kökü çamurda, tacı gökte.

Zaferin Kristal Kefeni: Ölümün Gölgesinde İktidar

Timur’un Çin seferine çıkarken vurduğu son nal sesi, zafer kavramını ölümle dans eden bir trajediye dönüştürür. Otrar’da son nefesini verirken, torunu Uluğ Bey’e fısıldadığı sözler tarihin en büyük ironisidir (Şâmî, 1404/1987, s. 203): “Zafer, bir ölümlünün göğsüne taktığı sahte nişandır.” Ölüm döşeğindeki bu itiraf, onun tüm fetihlerini ölümün gölgesinde dans eden bir yanılsamanın kırılgan kuleleri haline getirir.

Çin seferine çıktığı 1405 kışında, Otrar’da düşen ateşin son kıvılcımı, onu ölüme götüren biyolojik kodu açığa çıkarır: Mezarından çıkarılan kemiklerdeki yüksek arsenik ve kurşun oranları, ölüm nedeninin “kan zehirlenmesi” olduğunu gösterir. Fakat daha çarpıcı olan, saç telinde rastlanan Aconitum alkaloididir (Kazakistan Tıp Enstitüsü, 2021) – Moğol şamanlarının “ruhu ölümsüzlüğe taşıyan bitki” dediği zehir… Timur, zaferlerinin bedelini öderken bile mitolojiyi kendi lejantına katıyordu. Son nefesi, fetihlerinin en şiirsel metaforu oldu: Ölümün zaferi.

Modern Zaferlerin Timurvârî Kökleri

21. yüzyılın “dijital sömürgecilik” zaferleri, Timur’un ruh haritasından izler taşır. Sosyal medya imparatorluklarının veri fetihleri, tıpkı onun altın postlu atlıları gibi, görkemin altındaki yalnızlığı besler. Bir nevi Timur’un psikolojik savaş taktiklerinin dijital yansımasıdır  (Zuboff, 2019, s. 81; Manz, 2007, s. 63). Bugün Şanghay Kulesi’nde oturan CEO’nun ruhu, Çağatay çöllerinde at koşturan topal komutandan daha özgür mü? Zaferin antropolojik DNA’sı değişmemiştir; sadece silahları farklılaşmıştır.

Timur’un mezarındaki “Kim benim kabrimi açarsa, benden daha korkunç bir düşmanı serbest bırakır” yazısı, modern zafer tutkunlarının kendi kabirlerinde hangi canavarı beslediği sorusunu çağrıştırıyor.

Manz’ın vurguladığı gibi, ‘Timur için psikolojik savaş, fiziksel fetihten üstündü’ (Manz, 2007, s. 63). Yapay Zekâ’nın sanatsal “fetihleri”,  Timur’un ruh haritasını dijital çağda yeniden üretir: Sanat eserleri üreten algoritmalar, tıpkı Semerkant’ın tuğlalarına sinen kan gibi, insan emeğinin ve özgünlüğünün üzerine basar. Timur’un mimari dehasıyla yükselttiği medreselerin, kanlı fetihlerin ürünü olmasıyla, bir yapay zekâ programının saniyeler içinde binlerce tablo üretirken sanatçının yıllar süren çabasını gölgede bırakması arasındaki paralellik, zaferin antropolojik DNA’sının değişmediğini kanıtlıyor. İnsan ruhunu taklit etmek ve yaratıcılığı “fethetmek”, Semerkant’ın surlarını aşmaktan daha kârlıdır.”

Son Söz Yerine: Zaferin İlahi Komedyası

Timur’un zaferleri bize şunu fısıldar: En büyük fetih, kendi karanlığına karşı kazanılan iç savaştır. Semerkant’ın mavi çinileri, Ankara’nın tozlu savaş alanları, Hindistan’ın fil ayakları altında ezilen bedenler… Hepsi, bir çocuğun Moğol atlılarından kaçarken düşüp kırdığı bacağının evrensel yankısıdır. Zafer, işte bu yankıyı duyabilme cesaretidir.

Timur’un torunu Uluğ Bey’in Semerkant rasathanesinde “Zafer Yıldızı” diye kaydettiği NGC 2244 Bulutsusu, (Uluğ Bey, 1437/2001, s. 47) aslında bir yanılgıydı: Teleskopla bakıldığında zafer diye parlayan, ölmüş bir yıldızın 1300 yıl önceki son ışığıydı. Tıpkı Ankara Savaşı’ndaki altın kafesin, Timur öldükten 10 yıl sonra torunları tarafından eritilip satılması gibi (Woods, 1987, s. 33)… Zaferin ışığı, geçmişin cesetleriyle beslenen bir ateş böceğinden ibarettir. Geriye kalan, sadece insan ruhunun karanlıkta bıraktığı fosfor izleridir. En büyük zafer, işte bu yanılsamayı fark edip kendi karanlığıyla yüzleşebilme cesaretidir.

Tarih, zaferlerin değil; bu yankıyı duyabilenlerin ve zafer sarhoşluğundan kendini kurtarabilenlerin kitabıdır.

KAYNAKÇA/BİBLİYOGRAFYA

  • Arabshah, A. ibn. (2019). Acâibu’l-Makdûr fî Nevâibi Teymur (H. Hüsameddin, Çev.). TTK. 
  • Clavijo, R. G. de. (1928). Embassy to Tamerlane (G. Le Strange, Çev.). Harper. 
  • Gerasimov, M. M. (1942). Timur’s skeletal analysis. Kazak Ulusal Tarih Müzesi. 
  • Kazakistan Tıp Enstitüsü. (2021). Biochemical report on Timur’s remains. Rapor No: 2021-BA-047. 
  • Manz, B. F. (1989). The rise and rule of Tamerlane. Cambridge UP. 
  • Manz, B. F. (2007). Power, politics and religion in Timurid Iran. Cambridge UP. 
  • Şâmî, N. (1987). Zafernâme (N. Lugal, Çev.). TTK. 
  • Uluğ Bey. (2001). Zîc-i Sultânî (S. Tekeli, Çev.). Kültür Bakanlığı. 
  • Woods, J. E. (1987). Timur’s genealogy. Indiana UP. 
  • Zuboff, S. (2019). The age of surveillance capitalism. PublicAffairs.

Yorum bırakın