
Nazlı Vayni
ZAFER NEDİR?
Zafer, insanlık tarihi boyunca hem en çok arzulanan hem de en çok sorgulanan kavram olmuştur. Dilbilimsel olarak zafer kelimesi Türkçe’ye Arapça’dan gelmiş olup galip gelme, üstünlük kazanma anlamlarına gelir. Latince karşılığı olan victoria, klasik Batı kültürlerinde yalnızca bir üstünlük kazanma değil aynı zamanda kutsal bir meşruiyeti de ifade eder. Bu kavram ilk bakışta olumlu çağrışımlara sahip olsa da tarihsel, felsefi ve psikolojik bağlamda sorgulandığında göründüğünden çok daha karmaşık bir yapı arz eder.
Peki sizce zafer nedir? Bir hedefe ulaşmak mı? Bir düşmanı alt etmek mi? Yoksa zafer, insanın kendi sınırlarını aşarak mutlak başarıya ulaşması mıdır? Tarih bize gösterir ki zafer, yalnızca bir son değil çoğu zaman daha büyük bir başlangıçtır. Bu başlangıç her zaman bir yükselişi vaat etmez, bazen de çöküşün ilk adımıdır. Zaferin ardından gelen sessizlik, insan zihninde yeni bir soru doğurur: Zaferden sonra ne olacak?
Bu soru yalnızca politik ya da askeri bir hamleyi değil, bireyin kendi ile olan ilişkisini de kapsar. Büyük zaferlerin ardından tarihi figürlerin yaşadığı psikolojik çöküş, zaferin doğasına dair bir göstergedir. Zafer yalnızca dışardan görünen bir kazanç değil, insanın varoluşuyla ilgili bir kayıptır. Bu yazının amacı tarih boyunca kazandıkları zaferlerle tanınmış dört önemli figürün zaferin ardından yaşadıkları ahlaki sapmaları ve otoriter dönüşümleri inceleyerek zaferden sonra ne olacak sorusuna cevap aramaktır.
DÖRT TAHT, BİR HİÇLİK:
Tarih boyunca nice komutan, nice ulus büyük zaferlerin peşine düştü. Zafer sadece bir savaşın kazanılması değil bir hayalin de nihai noktasıydı. Her son gibi zaferin de arkasında nice soru vardı. Zaferden sonra ne olacak? Bu sorunun en dramatik yanıtlarından birini Büyük İskender verdi. Genç yaşında dünyayı dize getirmiş, Pers İmparatorluğu’nu tarih sahnesinden silmiş Mısır’dan Hindistan’a kadar uzanan coğrafyayı fethetmişti. Henüz otuz yaşına bile gelmeden efsanelere konu olacak kadar büyük bir imparatorluk kurmuştu. Ve sonra onun için “Artık fethedilecek bir dünya kalmadı.”. Çünkü Büyük İskender için savaşmak sadece toprak kazanmak değil varoluşunu anlamlandırmaktı. Her yeni sefer onun için kendi sınırlarını aşmaktı. Ne var ki dünya haritasında yeni bir sınır kalmayınca Büyük İskender kendi sınırlarını da kaybetti. Zaferin ardından gelen boşluk, savaş meydanındaki ölümden daha soğuktu. Büyük İskender’in çadırında ölümle yüzleştiği an sadece fiziksel bir son değil bir arayışın da sonuydu. En büyük düşmanlarını yendikten sonra geriye kalan tek düşman kendi içindeki boşluktu. Zaman geldi kılıçlar pas tuttu, dünya haritaları eskidi ve zafer çelenkleri soldu. İşte o zaman insan kendisine sordu: Ben ne için savaştım?
Zafer; kimileri için bir taç, kimileri için bir yük, kimileri içinse bir bahaneydi. Roma İmparatoru Caligula için zafer, tanrılığa giden yolda bir bahaneydi. Ancak bu yolun sonunda ne anlam vardı ne de yücelik. Sadece çürüyen bir insan aklının, dünyaya yönelttiği bir soru: “Eğer ölüm kaçınılmazsa, erdemin anlamı nedir? Herkes ölecekse, neden adil olayım?”. Caligula bu sorusuyla insan aklının en uç kısmına dokunur. Tanrılaşmak isteyen, istediği her şeyi elde etmiş bir insanın artık hiçbir şeye inanmamasıdır bu soru. İktidarın doruğuna ulaştıktan sonra Caligula için ne hukuk ne de vicdan kalmıştı. Tanrı rolü oynadı çünkü insan olmak artık ona yetersiz geliyordu. Büyük İskender fethedilecek bir dünya kalmayınca, Caligula ise erdemini kaybedince boşluğa düştü. İkisinin de sonu insanın kendi içindeki uçuruma düşmesiydi. Zaferden sonra ne olacak? İşte Caligula’nın hikayesi bu soruya karanlık cevaplar verdi. Anlam yitirildiğinde güç kendi başına kaldı. Güç kendi başına kaldığında adaletin temelleri sarsıldı. Adaletin temelleri sarsıldığında yalnızca korku kaldı. Yalnızca korku kaldığında ise tiranlık doğdu. Tiranlık doğduğunda Caligula’nın kazandığı her şeyin yerini yakıp yıktığı bir dünya aldı.
Tarih, büyük zaferlerle doludur. Ancak büyük zaferlerin ardında zafer kadar büyük bir yalnızlık saklıdır. Çünkü fethedilen şehir kadar fetheden ruh da yorgun düşer. Bu durumu en derin hissedenlerden biri de şüphesiz ki Fatih Sultan Mehmet’tir. O ki İstanbul’u fethetti, yedi düvele adını duyurdu, çağ kapatıp çağ açtı. Fakat kendi iç sesiyle baş başa kaldığında “İstanbul’u fethettim ancak kendi iç huzurumu bulamadım.” dedi. 1453’te o surlar yıkıldığında o savaş bitmedi, Fatih için savaş o gün başladı. Herkes onun kazandığını düşünürken o her gün yavaş yavaş kaybediyordu; uykusunu, güvenini, kalbindeki sükuneti. Çünkü ne kadar büyük olursa olsun hiçbir zafer, insanın iç boşluğunu dolduramıyordu. İnsan; en yüksek surları aşabilir, imkansız denen toprakları fethedebilirdi. Fakat kendini fethetmediyse her zafer biraz eksikti.
Fransa için bir kahraman, Avrupa’nın geri kalanı içinse bir kabustu… Napoleon Bonaparte. Bir zamanlar Avrupa’nın kalbi onun adıyla atardı. İmparator oldu, haritaları yeniden çizdirdi. Zaferi defalarca tattı ama son olarak “Zaferi defalarca tattım ama artık bir hayaletten farksızım.” cümlesi döküldü dudaklarından. Pek tabi her yükselişin bir de çöküşü vardı. Napoleon; Elba Adası’na sürgün edildiğinde değil Saint Helena’da yalnız, hasta ve unutulmuş olduğunda gerçekten kaybetti. Artık ne hayalini kurduğu topraklar kalmıştı ne de ondan emir bekleyen bir ordu. Artık o, zaferle tükenen bir hayaletti. Çünkü her zafer geçicidir, her alkış bir gün diner ve insan bir hayalete dönüşür.
Napoleon’un hikayesi, zaferin sonunda gelen o evrensel sessizliğe açılan bir pencere gibidir. Fatih gibi huzuru arar ama bulamaz, Caligula gibi anlamını yitirip delilikte savrulur, İskender gibi fethettiği topraklarda kaybolur ve sonunda Napoleon gibi kendi geçmişinin hayaletine dönüşür. Zaferden sonra ne olacak? Cevap belki de çoktan verilmiştir: Kazananlar da kaybeder, en acısı da kendini kaybetmektir.
SONUÇ YERİNE: TAHTSIZLAR SOFRASI
Ve sonra,
Dört gölge tek bir sofrada oturdu.
Ne sancak vardı ortada,
Ne düşman ne de saray.
Sadece bir soru kaldı geriye:
Zaferden sonra ne olacak?
Sessizlik konuştu önce,
Sonra dört ağızdan döküldü aynı cevap:
“Hepimiz kendimize yenildik.”.





Yorum bırakın