
Ahmet B. Tamu
JAPONYA’NIN TARİHİ, ANİMELERİNDE GİZLİ
Japonların derin bir manga kültürü ve buna bağlı olarak gelişen ( manga hikâyelerinin animasyon olarak videoya aktarımıyla ) büyük bir sektör halini almış animeleri, furya olarak dünyanın dört bir yanına yayılmış halde. Peki manga nedir, anime ne menem bir şeydir?
Manga bir çeşit çizgi roman. Biri ‘kendisine rağmen’ ve ‘kayıtsız’, diğeri ‘resim’ anlamına gelen iki Çin harfinin birleşiminden oluşan manga sözcüğünün ünlü baskı kalıbı ustası Hokusai tarafından icat edildiği kabul edilir. Amerikan çizgi romanın kültürünün de etkisiyle yirminci yüzyılın ilk yarısında Japonya’da yayılmaya başlayan bu tür, 1960’lı yıllarda, Japonya’da “manganın tanrısı” adıyla bilinen Osamu Tezuka’nın eserleriyle bir endüstri halini aldı. 2000’li yıllarda Hollywood yapımı Astro Boy adlı bir animasyon filmine dahi konu olan, dünyaca tanınmış Mighty Atom onun en popüler eseri.
Muhteşem 49’lular: Nesil değişir, bakış farklılaşır
Önceleri çocuklar için yapıldığı düşünüldüğünden hafife alınan bu türe, doğum tarihi olarak 1950 öncesi nesil ile 1950 sonrası nesil epeyce farklı baktı. 50 sonrası nesilde bu algıyı kıran Tezuka’nın çalışmalarıyla Manga’nın çocuklar için basit bir eğlenceden ibaret olduğu algısından sıyrılması ve büyüyünce bırakmak istemedikleri bir sanat dalı haline gelmesi oldu.
Manga, daha ileri tarihlerde Satonaka Machiko’nun daha 16 yaşındayken başlattığı cinsel ahlaka saldırının, çoğunun 1949 doğumlu olmasından hareketle “muhteşem 49’lular” da denen genç sanatçılar eliyle yayılması sonrası tamamen çocuk eksenli işlerin dışına çıktı. İlginçtir, aynı tarihlerde hem sinemada hem edebiyatta cinsel ahlaka saldırı çok yaygındır, Türkiye’de şiirleriyle İkinci Yeni cinsel ahlakın sınırlarını zorlamakta, gazeteler cinsel fotoğraflarla ilgili tavrını daha da netleştirmektedir.
Ek’ten Bağımsız Tiraja Dergiler ve Üç Büyükler
Başlangıçta bilgi, kültür ve eğlence amaçlı dergilerin bölümleri olarak çıkmaya başlayan mangalar o kadar önemsenmiştir ki, artık sadece manga çıkaran dergiler yayına başlamıştır. Bunların büyük kısmı seinen (“gençlik”) ve shounen (“erkek çocuk/genç”) tarzındaydı. 1968’de yayın hayatına başlayan ve 1970’lerde ünlü mangakaları (mangaka “manga çizeri”) transfer etmeyi başaramayan Weekly Shounen Jump adlı dergi, bünyesinde genç ve az tanınmış çizerlerle çalışmayı avantaja dönüştürmeyi akletti. Diğer dergiler gibi ünlü çizerlerin kaprisleri nedeniyle dizginleri mangakaların eline vermek zorunda kalmadığı gibi, bir takım anketlerle okuyucu tarafından yönlendirilen bir iş çıkarabiliyordu. Daha sonra Akira Toriyama imzalı Dragonball, Takehiko Inoue imzalı Slam Dunk gibi mangalarla hasılat rekorları kırdı. Bugün de Naruto ve One Piece gibi tüm dünyanın gözlerini üzerine çevirdiği iki mangayı yayınlıyor.
Manga tarihine kısa bir girişten sonra manga dergilerinin ticari başarısıyla ilgili fikir olması bakımından birkaç tanesinin satış rakamlarına bakmakta fayda var. Yukarıda adı geçen Weekly Shounen Jump adlı dergi 1980’de üç milyon, 85’te dört milyon, 88’de beş milyon tiraja yükseldi. 1994’te ise tam 6 milyon 200 binlik bir rakama ulaştı. Günümüzde yedi milyon civarında seyretmekte olan bu dergi en çok takip edilen ve dünya çapında tanınan iki animasyonun mangasını yayınlamaya devam ediyor. Eichiro Oda’nın One Piece’i ile Masashi Kishimoto’nun Naruto’su.
Bunlarla birlikte dünyada takipçi sayısı çok olan Tite Kubo’nun Bleach’i de bu derginin sayfalarında yer alıyor, bu üç seri [buradan itibaren hem manga hem de animede takip edilen ana hikâyeyi, Rus Biçimcilerine göre söylersek fabulayı karşılamak amaçlı olarak takipçilerince kullanılageldiği üzere seri [(seri=manga+anime) lafzını kullanacağım] dünyada en çok takip edilen üçlü olduğu için takipçilerince “üç büyükler” olarak da bilinir. Bunlardan özellikle ikisi, Naruto ve One Piece serilerindeki devlet-asker-hükümet ilişkileri bağlamında Japon tarihi açısından çok daha fazla şey barındırıyor.
Önce Masashi Kishimoto’nun 1996 yılında çizmeye başladığı ve 1998’den itibaren animasyona aktarılan Naruto adlı seriden başlayalım.
Naruto: Shinobiler ve Samurailer
Seride bir başka dünya kurgulanmıştır. Beş büyük devletin ve daha başka küçük devletçiklerin bulunduğu bu dünyada shinobi (şinobi)’lerin hükmü geçmektedir. Büyük devletlerin askeri gücünü bu shinobiler oluşturmaktadır. Her büyük devletin kendi shinobilerini yetiştirdiği gizli köyü bulunmaktadır. Shinobilerin ve bu gizli köylerin başında ise en güçlü shinobiler olan kageler (kage, kelime anlamı olarak “gölge”) vardır. Köylerin adına göre değişen bir ön ekle anılan beş büyük kage, beş büyük devlet adına dünya yönetiminin dengelerini oluşturmaktadır. Onun dışında shinobi’lerin yerine başka bir askeri birim kullanan küçük devletler vardır. Onların askeri gücü için kullanılan samurai kavramı, bildik samurayların olduğu gibi kurguda yer alması değil. Aslında serideki shinobi sistemi de profesyonellik bağlamında gerçekteki samuraylarla büyük benzerlikler gösteriyor. Ancak Kishimoto, küçük bir anlam değişikliğiyle, hikâye içinde çok az bir önemle samuraylığa vurgu yapmayı, belki de bilerek, tercih etti. Bunun shinobi kavramını serinin akışında daha güçlü hale getirdiğini düşünmekteyim.
Naruto serisindeki hikâyemiz, adını sarı saçlı, haşarı başkişisi Naruto’dan alır. Başında Hokage’nin bulunduğu en büyük ülkenin gizli köyü olan Konoha’da doğmuştur. Annesi ve babasını 16 yaşına kadar bilemeyeceğimiz karakterimiz serinin başında on iki yaşında, akademiyi bitirip shinobi olmaya çalışan tembel bir öğrenci olarak karşımıza çıkar. Komik durumlara düşen, ama sonunda doğruyu bulan iyi niyetli bir shinobidir. Naruto, erişteyle yapılan bir yemeğin adıdır ve kahramanımız olan Naruto da yine erişteyle yapılan ramen adlı yemeğe bayılmaktadır.
Seride derebeyi şeklinde karşılanabilecek daimyo da denen feodal lordlar karşımıza çıkıyor. Böylece gözümüze bir ikili devlet yapısı çarpar. Buradaki kageler, Japonya’da şogunluk kurumunun başlamasından bir önceki karmaşık dönemdeki kadar güçlü görünmeleriyle dikkat çekiyor. Karışık bir feodal yapıda özellikle askeri alanda ve savaş yönetiminde kagelerin önemi göze çarpıyor. Murat Belge, Militarist Modernleşme kitabının Japonya bölümünde şogunluk kurumunun Japon askeri ve siyasi yapısına etkilerinin üzerinde durur. Şogun kavramından haberi olmayanlar için mesele anlaşılması biraz güçtür, Murat Belge de hayretini ifade etmektedir: “ …anlamakta güçlük çektiğim (…) konu, Japonya gibi hiyerarşinin her yerde ve her zaman çok güçlü olduğu, hemen hemen itirazsız kabul edildiği bir toplumda siyasi iktidarı ikiye ayırma ihtiyacıdır. Şogunluk böyle bir şeydi. Bir yanda imparator vardı. Ama simgesel bir varlıktı. Fiili iktidar şogunun elindeydi.”(sf 390)
Adalardan bir seri gelir bizlere, aman Allah animelere bak animelere
Bunu şogunluk kurumuyla açıklarken şu bilgilere göz atmak da faydalı olacaktır.
Japonya dört büyük adadan oluşur: Hokkaido, Honşu, Şikoku ve Küşü. Başkent Tokyo, Yokohama, Osaka, Hiroşima, Kyoto gibi önemli kentler Honşu üzerinde bulunmakta. Nagasaki, Kumamoto ve Kagoşima Honşu üzerinde. Hokkaido’nun önemli kenti Sapporo, Şikoku’nunki ise Takamatsu’dur. Bu dört adadan en büyüğü Honşu, en küçüğü Şikoku. Okinava’nın da aralarında bulunduğu diğer küçük adalar on dokuzuncu yüzyılın ortalarında Japonya’ya katılmış.
Bu bilgiler, Naruto serisinin kurgusundaki beş büyük devlet ve küçük devletçikler bazında değerlendirildiğinde çizerin sanki bir adet eklemeyle bu dört büyük ada ve küçük devletçikler olgusunu bir nevi hikâyesine taşımıştır, izlenimi veriyor.
Hikâyede, akademi sisteminin ve şehirlerin kuruluşuna kadar yaşanan karanlık bir döneme rastlarız. En eskiye gidilen tarih doksan yıl öncesidir. Doksan yıl önce kurulan düzenin daha ilerisine sağlam bilgiler değil efsanelere karışmış bilgiler gider. Murat Belge’nin Militarist Modernleşme kitabının Japonya bölümünde de bir ‘Karanlık Çağlar’ başlığı var. Japonya kısmının askeri ve siyasi tarihini özetlediği bölüm boyunca manga ve animeleri izlediği ya da bildiğine dair bir işaret bulamadığımız Murat Belge’nin, Karanlık Çağlar bölümünü bitirdiği şu paragraf birkaç isim değişikliğiyle Naruto adlı serinin kurgusuna ne kadar da uymaktadır:
“Japonya’da kentleşme ancak 8. yüzyılda başlar. O zamana kadar imparatorlar da kırlık bölgelerde herhangi bir yerde otururken bu yüzyılda (…) kalıcı bir merkez seçmeye karar verildi. İlk başkent Honşu’nun güneyindeki Nara oldu. Seksen yıl kadar sonra Kyoto seçildi.” (sf 375)
Naruto’nun karanlık çağlarında da savaşçı klanları (Naruto’da aile,sülale yerine hep klan kullanıldığı ve Murat Belge de Japonya bölümünde bu tarz sülalelerden klan diye bahsettiği için klan kelimesini kullanmayı uygun buldum) arasından Senju ve Uchiha en güçlülerdir. (Seride ilk başkentle adaş bir Nara klanı da vardır.) O zamana kadar bir devlet düzenine ve şehirlere henüz yerleşmemiş olan halklar ve yöneticiler savaşçı klanlarını kiralayarak güvenliklerini sağlamaktadır. İçlerinde en güçlü olanı bu iki klandır ve bunlardan birini kiralayan yönetimin düşmanı güç dengesini sağlayabilmek için bunlardan diğerini kiralamak zorunda kalır. Bu iki klanın tarih sürecinde bilinen en eski liderleri bir anlaşma yaparak Konoha köyünü kurarlar. Böylece Naruto dünyasındaki beş devlet ve shinobi düzeni oluşmaya başlar. Seride işlenen dönem, şogunluk öncesi ve şogunluğa geçişi sağlayan şartların yaşandığı dönemlerin yapısını hatırlatıyor.
Japonya’da askerlik, sekizinci yüzyıldan beri profesyonelleşmiş. Ele aldığımız iki seride de askerler profesyoneldir.
11 ve 12. Yüzyıllardaki iç savaşlar, askerlerin etkisinin artmasında büyük bir rol oynadı. Askerlerin yönetimde gittikçe daha söz sahibi olduğu bu tarihlerde, Minamoto klanından Yoritomo (seride Konoha’yı ve kagelerce yönetilen shinobi sistemini kuran Senju klanından Hashirama gibi ) Kamakura şehrinde “şogun” sistemini kurarak Japonya’ya yüzyıllarca egemen olacak bir sistemi biçimlendirmiş oldu. Bu tarihten sonra imparator simgesel bir kukla haline dönüştü ve fiili yönetim şogunun eline geçti. Murat Belge, on dokuzuncu yüzyıla kadar giden bu sistemdeki garabete birkaç kez dikkat çeker: “Dünya tarihinde tekil olarak benzeri sık sık görülür: Güçlü bir nâzır bir kralı kuklalaştırabilir. Ama bunun bir sistem haline gelerek yüzyıllarca devam etmesi başka yerlerde pek rastlanan bir durum değildir.”(sf 376)
Belge, Orta Asya ve Tataristan’da Tatar, yani Cengiz Han soyuna dayanan bir prens ile belli bölgeleri naiplik benzeri bir sistemle yönetme geleneğinden habersiz gibidir. Off, dünyanın hiçbir yerinde kavramı ne rahat kullanılıyor…
Ama bu bilgiler One Piece ve kısmen de Naruto takipçisine yabancı gelmez. Çünkü yukarıda belirttiğimiz gibi Naruto’da daimyolar ve kageler, One Piece’de ise kutsal ejderler (celestical dragons) ve denizciler (kaihe ya da marine), Japon siyasi hayatını 12-19. Yüzyıllar arası tam yedi asır meşgul eden şogun ve mikado (imparator) kurumlarının kurguya yedirilmiş hali gibi durmaktadır. Naruto’da düzenin nasıl yürüdüğünü az çok anlatmıştık.
Bertrand Russel ise İktidar kitabında şogun ve mikadoyu biri dinsel, diğeri laik iki reis olarak tarif eder. Bunu da Japon imparatorunun yüzyıllarca güneş tanrıçası Amaterasu’nun torunu kabul edilmesi inancıyla birlikte düşünebiliriz. ( Amaterasu, Naruto’nun hikâyesinde sadece Uchiha klanının kendini geliştirebilmiş üyelerince kullanılabilen öldürücü bir göz tekniğinin adıdır. ) Daha sonra 1946’da Japonya’yı işgal eden ABD birliklerinin komutanı MacArthur’un isteğiyle imparator Hirohito tanrı ile akrabalığı olmadığını açıklaması da ilgi çekicidir. (Belge, sf 425)
Gerçekten yeni bir dünya kurgulamak: One Piece
One Piece’de durum biraz daha farklıdır. Bu mangada Naruto’nunkinden çok daha geniş ve çok daha fazla detaylandırılmış bir dünya kurgusuyla karşılaşırız. Naruto’daki dünya kurgusu, koca bir dünyadan çok Asya’nın doğusu gibi bir izlenim uyandırmaktadır. Ancak One Piece tüm küreyi detaylandırmıştır. Büyük adalardan oluşan dünyada dört büyük deniz vardır. Doğu Mavi, Batı Mavi, Kuzey Mavi ve Güney Mavi’dir. Bu dört deniz birbirini dik kesip dünyayı dolaşan iki hat tarafından ayrılmaktadır. Birisi -tıpkı ekvator gibi- etrafını dolaşan Red Line’dır(Kızıl Hat). Diğeri burayı dik kesen Grand Line adında başka bir hattır. Red Line bir dağ sırası iken, Grand Line akıntıların olmadığı durgun iki su hattıyla sınırlı, kendi içinde adalar bulunan bir deniz hattıdır. Grand Line, iki kısma ayrılmaktadır. Yarısı, bütünle aynı adı taşır ve Grand Line olarak bilinir. Diğer yarısı Yeni Dünya (Şin Sekai) olarak anılmaktadır. Değişik büyüklükteki adalardan oluşan bu dünyada, adaların yerel yönetimleri çeşitlilikler göstermekle beraber, Yeni Dünya dışındaki her yerde adalar Dünya Hükümeti’ne özerk olarak bağlıdır. Dünya Hükümeti, sekiz yüz yıl önce yirmi hanedanın bir araya gelmesiyle kurulmuştur, yani bir çeşit birleşmiş devletlerdir. Çok büyük bir deniz gücüne de sahiptir. Tüm dünya adalardan ve büyük denizlerden oluştuğu için korsanlık da çok yaygındır. Bu yüzden Dünya Hükümeti’nin askeri gücü silme denizcilerden oluşmaktadır. [Dikkatli One Piece takipçilerine göre sürekli beyaz giyen Denizciler (kaihe/marine) dünya tarihine deniz gücüyle damga vuran ABD’ye gönderme içerir. ABD’nin ikinci dünya savaşı sonrası Japon adalarını komple deniz gücüyle işgal ettiğini hatırlatalım. Bir yandan da Rammstein’dan America parçasını dinleyebilirsiniz.]
One Piece’de yukarıda bahsettiğimiz Dünya Hükümeti kurucusu yirmi hanedanın torunları olan kutsal ejderler (celestial dragons) yönetime fiili olarak katılmazlar, dünyayı denizciler yönetir. Dünyanın başında gorosei ( “beş büyük yıldız”, büyük yerine ekber ve erşed anlamı daha bütün bir halde verir kanısındayım) adındaki beş kişilik bir ihtiyarlar heyeti vardır. Bu heyet 19. yüzyılın ikinci yarısında Japon modernleşmesinin –bizdeki Tanzimat gibi- başlangıcı kabul edilen Meiji Restorasyonu sırasında şogunun görevlerini devralan genro [âkiller meclisi] ile benzerlik gösterir. Onların altındaki ‘gensui’ denizcilerin başkomutanıdır ve fiili manada sahadaki en etkin yöneticidir. Gensui’nin altındaki üç amiral (“taisho”) de sahanın ondan sonraki en etkin yöneticileridir. Bunlarla birlikte yedi korsan da denizcilerle anlaşmalı olarak çalışır. Bunlar, hükümetle işbirliğinin karşılığında korsanlık faaliyetlerinin serbest bırakılması imtiyazını kazanan denizin yedi savaş lordu, yani, shichibukai’lerdir.
Naruto’daki biçimden bahsetmiştik, One Piece’de ise kutsal ejderler (imparatorluk sülalesinin torunları), fiili yönetimi denizcilere bırakmışlardır. Bu da okuyucu/izleyici/takipçide sorulara yelken açan bir durum. Ancak Japonya’da 12-19. yüzyıllar arasında etkin olan şogunluk kavramını ve imparatora bakışı bilenler için ortada sürpriz bir durum yok.
Şimdi, Japonya’da Şogunluğun yerleşme sürecine kısaca göz atmaya devam edelim. Yoritomo’nun 12. yüzyılda kurduğu Kamakura Şogunluğunun zayıf düştüğü 14 yüzyılda Şugo (askeri vali) olarak taşralarda görev alanlar feodalleşme sürecini hızlandırdılar ve daimyo adını alarak toprakları bölüştüler. (Naruto’daki feodal lordlar da daimyo adıyla anılır)
Kyoto’daki imparator Go-Daigo –Murat Belge’nin deyimiyle- ‘sahiden imparator olmaya niyetlendi’ ve bazı güçlü feodal ailelerle elbirliği edip Kamakura şogunluğunun ocağına incir ağacı dikti. Daha kendi ölümüne kalmadan, müttefikleriyle anlaşmazlıklardan dolayı o da yıkıldı ve Takauji kendini şogun ilan ederek Aşikaga şogunluğunu başlattı. Aşikaga şogunluğu iki yüzyıldan fazla süren bir dönemi içine alır.
Murat Belge’nin gerçek Japonya için söylediği şu cümle özellikle One Piece okuyucusuna tanıdık gelecektir: “Şogunluk çeşitli aileler arasında el değiştirirken kırlarda merkezin etkisi adamakıllı azaldı.” One Piece de böyledir. Bazı yerler tamamiyle kontrol dışıdır. Önemsiz görünen bazı yerler neredeyse korunmamaktadır. Ve yukarıda bahsettiğimiz One Piece dünyasının Şin Sekai ( Yeni Dünya ) bölümü dünya hükümetinin gücü yetmediği için hâkimiyet kuramadığı yerdir. Burada hâkimiyet, her biri yonko (dört kral anlamındadır, bu dört kraldan her birine de yonko denmektedir ) adını alan dört büyük korsanın arasında paylaşılmıştır.
Gerçeğe dönersek, şogunluk kurumu 16. yüzyılda bir kez daha hüviyet değiştirecektir. Sözü Murat Belge’ye bırakalım:
“16. yüzyılda Japonya’da merkezi otorite ve denetim sıfırı tüketmiş ve feodallerin birbiriyle savaşması kesintisiz bir nitelik kazanmışken, Honşu’nun ortalarında, Nobunaga adında genç bir adama küçük bir toprak miras kaldı. Ortalık böyle toprakları yutmak üzere kol gezen atmacalarla doluydu ve çevresi, Nobunaga’ya böyleleriyle başa çıkmasına imkân olmayan yarım akıllı ve havai bir delikanlı gözüyle bakıyordu. Ama ne olduysa oldu ve Nobunaga düşmanlarını tepeleyip Ovari denilen bu bölgenin tamamına egemen oldu.
“Onun başarısı, bir oduncunun ufak tefek ve hayli biçimsiz oğlu olan Hideyoşi adında birinin dikkatini çekti. Bu gencin kendine göre özlem ve tutkuları vardı, ama onları gerçekleştirmek için en akılcı yolun başarılı bir komutanın yanında kapılanmak olduğunu görüyordu. Böylece <Japonya’nın Napolyon’u> sıfatıyla tanınacak olan Hideyoşi, Nobunaga’nın yanına katıldı ve serinkanlı zekâsıyla onun davranışlarına da çekidüzen verdi. İki yıl içinde en güçlü komşuları İmagova’yı yendiler. Onun yanında çalışan, ama yerine geçen kişiden nefret eden üçüncü bir genç, Tokugava İyeyasu safını değiştirip Nobunaga’nın hizmetine girdi. Böylece ‘üçlü’ tamamlandı.(sf. 379)”
Belge’ye göre bu üç adam, şaşılacak bir uyumla çalıştı ve 250 yıl boyunca Japonya yönetiminde söz sahibi olacak yeni düzeni getirdi. Nobunaga, Kyoto’yu ele geçirdi, samurai sınıfını izole etmeye çalıştı. 1582’de ölümünden sonra Hideyoşi onun politikalarının izini sürdü. Samurai sınıfının kırla alakasını keserek şehirlere yerleşmesini sağladı. (Naruto’da da shinobilerin kırla alakası yoktur. Kendilerinin yetişmesi için özel kurulmuş şehirlerde yaşarlar. Her ne kadar seride köy olarak geçse de birer büyük şehir sayılabilirler.) Daha sonra köylüleri toprağa bağlı self konumuna getirdi. Murat Belge, Hideyoşi’nin yaptığını ‘devlet kapitalizmi’ kavramına göndermede bulunarak bunu bir nevi ‘devlet feodalizmi’ olarak tarif ediyor. Sonradan adı Tokyo olacak Edo da burada başkent olur. (ilginç bir ayrıntı; Naruto’da ölen şahısları başka bir bedenle geri getiren tekniğin adı ‘edo tensei’ dir, eski başkentin adını, ölmüş bir ismi geri getirme manasında kurguya yedirmiş olabilir mi? Belki.)
Hideyoşi, Kore’ye yapılan başarısız bir işgal girişiminin ardından 1585’te öldü. Koalisyon tipi bir kurul yönetimi devraldı. Ama anlaşmazlıklar had safhadaydı. Üçlüden hala hayatta olan Tokugava, kurulu dağıtıp şogun oldu. Ünlü Tokugava Şogunluğu (Tokugava Şogunate) burada başladı. Ters düştüğü Hideyoşi’nin oğlunu imha etmek gibi sert tedbirlere dahi başvurarak Japonya’nın siyasi birliğini sağlam temellere ve kurallara bağladı. Sistem, 1616’da ölümünden sonra 19. yüzyılın ikinci yarısındaki Meiji Restorasyonu’larına varan sürece kadar büyük bir kriz yaşanmadan gelmeyi başardı.
Japonya’da imparator bilinebilen tarihlerde hep vardı. Şogunluktan itibaren hep sembolik ve tanrısal olarak kutsallığa halel getirebilecek siyaset gibi pis işlerden uzak durdu. Murat Belge’nin yorumu, “Japon mantığının iktidarın saygıdeğerliği ile fiili uygulamasını birbirinden ayırma ihtiyacı duyduğu” yönünde.
“İmparatorun yüceliğini korumak adına şogun kurumu yaratıldı. (…) Şogun kurumu ortadan kalktı ama temel mantık da, onu yansıtan temel yapı da değişmedi. (…) gene samurai kökenli bir aristokrasi, Genro adındaki bir kurul yoluyla, şogunun tek başına kullandığı yetkileri üstlendi. Bu dönüşümle birlikte imparator aşırı ve abartılı bir biçimde göklere çıkarıldı ama eline verilen iktidarda çok önemli bir artış olmadı. Böylece Japon ‘modernizasyonu’ Japonya’nın yüzlerce yıllık geleneğe dayanan siyaset ve iktidar felsefesini çok fazla değiştirmedi.”(Belge, sf 449)
Özetlersek, Masashi Kishimoto’nun Naruto’sundaki devlet ve askeri yapı Japonya’nın 11 ve 12. yüzyıllar arasındaki dönemiyle benzerlik gösteriyor. Feodallerin savaşçı klanlarını kiraladığı karmakarışık bir feodal dönem, daha sonra şogunluğun şekillenmesi gibi shinobi sisteminin kurulup kage’lerin feodal lordların tanrısallığına dokunmadan özellikle savaşlarda ülkeleri yönetmesi seri karşısında bize bunu düşündürüyor. Seride 90 yılda dört büyük Ninja (shinobi) savaşı ve başka savaşlar yaşanmıştır, yani neredeyse sürekli savaş yaşandığından feodaller sık sık kagelere sırtını yaslamıştır.
Eichiro Oda’nın One Piece adlı yapıtında ise, Meiji Restorasyonu sonrasındaki Genro [âkiller meclisi] kurumuna benzer bir beşli ve daha sonra imparatoru karşısına alıp hazırolda fotoğraf çektirecek bir güçle Japonya’yı işgale gelen MacArthur’u andıran beyaz üniformalarıyla dünya hükümetinin askeri gücünü ihtiva eden denizcileri görüyoruz. Bu ise bize Oda’nın Meiji Restorasyonu sonrasındaki modern Japonya’nın yönetim biçimini ve ABD işgalini mangasına taşıdığı izlenimi uyandırıyor.





Yorum bırakın