
Bünyamin Tan
Edgar Allan Poe, Amerikalı gotik korku yazarı olup öyküleriyle Türk edebiyatında derin bir tesiri olan yazarlardandır. Bu sebeple kendisine gösterilen teveccüh Osmanlı’nın son döneminde oluşan Batı etkisinde gelişen Türk edebiyatının ilk dönemlerinden Cumhuriyet’in ilk yıllarına ve sonra da bugüne kadar uzanmaktadır. Bu sebeple daha önce kendisinden yapılan ilk çevileri konu edinen iki makale kaleme almıştık:
“Türk Edebiyatında İlk Edgar Allan Poe Çevirileri: Karga, Hayalet Resimli Mecmua, Sayı: 43, Şubat 2021, s. 8-13.
Türk Edebiyatında İlk Edgar Allan Poe Çevirileri, Dil Nehri – Çağdaş Edebiyat Nehri, Sayı: 2, Mayıs-Haziran 2023, s. 21-24.”
Tanzimat’la birlikte kültürde ve edebiyatta yüzünü Batı’ya dönen Türk yazarlarının yoğun bir çeviri faaliyeti içinde olduğu muhakkaktır. Makalemizin kelime kısıtı sebebiyle bunlara genişçe yer veremesek de fantazya ve bilimkurgu türünde Ahmet İhsan [Tokgöz] ve arkadaşlarının giriştiği yoğun Jules Verne çevirilerine değinmek bile yeterli olacaktır.
O dönemde Batı’da ortaya çıkan ve dünyaya yayılan her türlü edebi yenilik bizim edebiyatımızı da etkilemekteydi. “Morg Sokağı Cinayeti” ile polisiye edebiyatın kurucusu sayılan Edgar Allan Poe’nun bu öyküsünü müteakiben kaleme alınan Sherlock Holmes, Arsen Lupin başta olmak üzere birçok polisiye kitap Osmanlı Türkçesine çevrilmiş ve bunu Türk polisiye eserleri izlemiştir. Benzer durum, o dönemde dünyada eserleriyle ses getiren Edgar Allan Poe için de geçerlidir.
Yazarın “Kuzgun” adlı gotik şiirinin “Karga” başlığı ile Osmanlı Türkçesine çevrildiğini görüyoruz. Bunun ardından da “Kuyu ve Sarkaç” öyküsü gibi en bilinen öykülerinin de Osmanlı Türkçesine kazandırıldığını tespit etmiş bulunmaktayız. Yukarıda zikrettiğimiz makalelerde bu konuyu genişçe ele almıştık. Şato Dergi’nin gotik konulu sayısı için de yazarın Osmanlı Türkçesine çevrilmiş bir öyküsüne, “Perili Ada”ya yer vermeyi uygun gördük. Böylece edebiyatımızda bu gotik korku yazarına olan ilgiyi göstermek adına söz konusu eseri okuyucunun istifadesine sunmayı amaçladık.
İctihâd dergisinin 15 Mart 1928 tarihli 248 numaralı sayısında 4733-4734 nolu sayfalarında yayımlanan öykünün metni aşağıdadır. Günümüz Türkçesinde yer almayan kelimeler yay parantez içerisinde verilerek okuma kolaylaştırılmıştır.
[4733] Perîli Ada
Edgar Allan Poe*
Bir zamân dağlar, ormanlar arasında, denizin ve akarsuların yakınında gezdim, dolaştım. Böyle renkli bir tâblo içinde yaptığım yalnız gezintiler o kadar çoktur ki… Derîn ve karanlık bir vâdîde yapayalnız dolaştığım zamânlarda hissettiğim tatlı heyecân – tek başıma gezdiğimi, tek başıma seyrettiğimi düşündükçe – fazlalaşırdı. Zimmerman’ın* meşhûr eserine tarîz ederek (saldırarak, eleştirerek): “Yalnızlık çok tatlı bir şeydir, fakat bunu size yanınızda bulunan bir dostun söylemesi lâzımdır!” diyen geveze Fransız acabâ kimdir? Hiciv itibârıyla bu cümle mükemmeldir. Fakat ‘lâzımdır!’ demek, fikrimce doğru değildir.
[4734] Bu gezintilerimden birinde – ortasında küçük bir ada bulunan – bir ırmağa tesâdüf etmiştim. Bir hazîrân ayı içinde ansızın oraya gittim ve tanımadığım kokulu bir ağacın dalları altında çimenlere uzandım. Ağacın rûha işleyen kokusu, manzaranın letâfeti (güzelliği) karşısında göz kapaklarımı aralıkladım…
Her taraftan – güneşin biraz sonra batacağı garp (batı) tarafı müstesnâ – ormanın koyu gölgeli ağaçları yükseliyordu. Ansızın bir dirsekle yoluna devâm eden küçük ırmak biraz ötede görünmez oluyordu.
Yattığım yerden görülen manzaranın hemen hemen ortasında yeşil, dâirevî adacık ırmağın sînesinde dinleniyordu.
Vaziyetim, bâkîsinde (geri kalanında) adanın iki noktasını birden – şark (doğu) ve garbını – görmeme müsâade ediyordu. Bu iki nokta arasında, garîp bir sûrette göze çarpan, bir fark vardı. Garp tarafı yeşillikler içindeydi ve güneşin amûdî (dik) ziyâsı (ışığı) altında yanıyor, kızarıyordu. Çimenler kısa, yumuşak, kokulu; ağaçlar ince, uzun ve azametli (gösterişli) idi. Şekil ve yaprakları itibâriyle şark memleketlerindekilere benziyorlardı. Her tarafta âdetâ derîn bir hayât ve saâdet havâsı dalgalanıyordu.
Öteki taraf koyu bir karanlık içindeydi. Orada her şeyi sükûnet ve güzellikle dolu bir hazan havâsı sarıyordu. Ağaçların siyâh, mağmûm (kederli) renkleri vardı. Çimenler, uzun servîlerin renklerine bürünmüştü. Şurada burada zevksiz, alçak, dar tepecikler yükseliyordu. Ağaçların gölgeleri – suların derînliklerini karanlığa boğarak – ırmağın üstüne bütün ağırlığıyla çöküyordu. Zannediyorum ki güneş, aşağı doğru indikçe, her gölge parçası istemeye istemeye servîlerin göğdelerinden ayrılıyor ve – her sâniyede başka gölgeler doğarken – sulara gömülüyordu.
Bu manzara karşısında dakîkalarca istiğrâka daldım (dalıp gittim). Adanın perîlerle meskûn olduğunu farz ediyor ve bin bir hayâl içinde yüzüyordum. Artık kendimden geçmiştim. Bu sırada güneş, yatağına doğru süratle iniyor ve adanın üzerine dumanlar çöküyordu.
Böyle, gözlerim yarı kapalı, düşünürken biraz evvel tahayyül ettiğim (hayallediğim) güzel perîlerden birinin adanın garp tarafından çıktığını ve karanlıklara doğru ilerlediğini gördüm! Perî, ince uzun, garîp bir sandalın içindeyim. Dik duruyor ve kocaman bir kürekle suları yarıyordu. Son ziyâların yüzüne serpildiği zamân zarfında çok neşeli göründü. Fakat karanlık mıntıkaya geçince çehresi değişti. Yavaş yavaş adayı döndü ve tekrâr ziyânın içine girdi. Kendi kendime: “Güzel perî, hayâtının bir senelik kısa bir devresini geçirdi; kışı ve yazı gördü, bir sene dahâ ölüme yakınlaştı,” diye düşündüm, sandal yeniden göründü; fakat perînin vaziyetlerinde endîşe ve karârsızlık vardı.
Karanlığa ve ziyâya tekrâr girip çıktı. Her defasında da gölgesi karanlık suları daha ziyâde koyulaştırdı. Ziyâdan her çıkışında daha kederli, daha zaîf (zayıf) ve dermânsız görünüyordu. Nihâyet, güneş artık iyice çekildikten sonra, güzel perî sandalıyla berâber tekrâr karanlık mıntıkaya girdi. Oradan çıkıp çıkmadığını bilmiyorum. Çünki her şeyin üzerine gece indi ve onun güzel yüzünü artık göremedim.
Yazıya Dair Görseller:


Dipnotlar:
* Edgar Allan Poe / Tercüme eden: Bedreddîn.
Amerikalı bir muharrirdir (yazardır). Boston’da doğmuş ve 1899’da Baltimore’da ölmüştür. Dehâsı bîkarâr (kararsız) ve hayâtı gibi ıztırâplıdır. Küûl (alkol) tesîriyle muhtell (bozuk) olan muhayyilesi (hayal âlemi), cehennemî tasavvurları severdi ve tahlîl istidâdı (analiz yeteneği) havf-u hirâs (korku ve dehşet) hissiyâtını ifâdede temeyyüz ediyordu (kendini gösteriyordu). “Hârikulâde Hikâyeler” adlı kitâbı Baudelaire tarafından mükemmel bir sûrette Histories extraordinaries ismiyle Fransızcaya tercüme olunmuştur. Bunların en marûflarından (bilinenlerinden) (Morg Sokâğı Cinâyeti)ni, (Kara Kedi)yi zikrederiz. En güzel ve garîp şiirlerinden birinin adı “The Crow / Karga”dır. Fransızcaya Le Corbeau adıyla tercüme olunmuştur. -İctihâd-
* Johann Georg Ritter von Zimmerman, İviçreli bir felsefi yazar (h.n.).





Yorum bırakın