
Ekrem Müftüoğlu
Dün çok sevdiğim birisi, sohbet esnasında bana her şeye fazlasıyla eleştirel baktığımı ve bu yanımı törpülemem gerektiğini söyledi. Böyle bir yazıya, böyle bir cümle ile başlanmaz değil mi? Hürriyet, adalet çok daha soyut kavramlar. Hayatın anlık akışındaki bu tarz bir sohbet ile nasıl bir bağı olabilir?
Olabilir. Dün, bu sohbetten sonra uzunca düşündüm. Korktuğumu fark ettim. Hepimiz gibi. AKP istibdadıyla yaşayan herkes gibi korktuğumu fark ettim. Daha sonra kendisiyle tekrar konuştuk, bana Atatürk’ten bahsetti. Bir Atatürk daha çıkarabilir miyiz? Çıkarmamıza gerek var mı?
AKP istibdadı -her ne kadar apolitik takılıp bunu kabullenmeyenler çokça olsa da- herhangi bir hayat yaşayan herkesin üzerinde baskısını hissettiriyor. Otoriter rejimden yana olanlar görünürde “Devletin gücü yahu!” diye bunu övse de arka planda kendi büyüttükleri canavarın kendilerini yutmasından korkuyorlar. AKP istibdadı, varlığını yalnızca kendisini destekleyenlerin dahi korktuğu bir tiranlık rejimi olarak sağlayabiliyor. Peki neden?
Abdülhamid dönemindeki baskılar, padişahın kendinden önce olan olayları gördükçe geliştirdiği doğal bir reaksiyondu. Abdülhamid, tahtının hatta canının güvenliğinden korkan bir adamdı. Sonuç olarak ortaya baskıcı bir rejim çıktı. Her baskıcı rejimin, her diktatörün, her otoriteryanın, her totaliterin uyguladığı baskının kişisel bir sebebi olur. Pekâlâ AKP’nin istibdadının sebebi ne?
Tabii ki iktidarı bırakmamak görünürdeki en büyük sebep. Ancak bu denli baskılı bir rejimin sebebi çok daha kişisel olmak zorunda. AKP’nin bugün uyguladığı istibdadın nedeni, Tayyip Erdoğan’ın “yalnızca bir yüzük” ile göreve gelmiş olmasıdır. İktidarın kaybedilmesi demek, sonrasında olması muhtemel yargı süreçleri sonucunda AKP’lilerin “yalnızca bir yüzük” ile baş başa kalma ihtimalini doğurabilir. Ancak bunca baskının sebebi bu da değil. “Evlatlarına iyi bir gelecek bırakma” güdüsü, her kişide olduğu kadar bugün iktidarda olanların da aklını çelmektedir. AKP’nin Tayyip Erdoğan hayattayken iktidarı kaybetmesi demek, mal varlıklarının bir kısmını kaybetmelerinin yanında trafik kazasında bir insanın canını alan Zehra Kınık gibilerinin çok daha şeffaf yargılanması ve AKP çevresinde bildiğimiz bilmediğimiz, suç olan ya da olmayan birçok olayın tekrar gündeme gelmesi ve devlet gücüyle araştırılması anlamına gelecektir. Yani Tayyip Erdoğan’ın elindeki güç, kendisine ve AKP’ye zenginlikten ziyade gerçekliği yönlendirebildikleri yanılgısını bahşetmiştir.
Biz, bugün alelade bir istibdat rejimiyle savaşmıyoruz. Korkuları yüzünden “günde 4 saat uyku” uyuyan insanların kendi iç dünyasında tanrısallaştığı bir gerçeklikle mücadele ediyoruz. Tanrı’ya şirk koşmanın cezalandırılması gibi, iktidara muhalif olmanın cezalandırılmasıyla mücadele ediyoruz. Kendini tanrı sananlara gerçek ve bir olan Tanrı’nın benzersizliğini hatırlatmak için, kendilerinin tanrı olmadığını yüzlerine vurmak için mücadele ediyoruz.
Dün çok sevdiğim birisiyle konuştum. Korkularımı dile getirdim. Atatürk’ten bahsetti. İçimi ferahlattı.
Daha sonra ise şunu fark ettim:
Korkanlar, korku yayar. Bizim korkmamızın bir mânâsı yok. Zira karşımızda korkaklar var.
27 Nisan 2025





Yorum bırakın