
Tarih boyunca bazı sayılar, matematiğin ötesinde toplumların kültür ve inanç sistemlerinde, mitolojilerde ve ezoterik öğretilerde kendilerine yer edinmişlerdir. Lisedeyken Türk Dili ve Edebiyatı ders kitabında geçen bir okuma parçası hatırlıyorum. Odysseia’dan alınmış bir parçaydı. Parçanın bir yerinde “yirmi iki gün ve gece” şeklinde bir ibare vardı. Bu ibareyi edebiyat dersimize gelen Oktay hocamıza sorduğumda “Özel bir anlamı yok sanıyorum.” şeklinde cevap vermişti. Aileden inanış olarak Alevilik geldiği için on iki, kırk gibi sayıların özellikle dinî metinlerimizde geçtiğine şahit olmuş biri olarak bu sayının belirtilmesi enteresan gelmişti. Bazı sayılar tarih boyunca sıkça karşımıza çıkmıştır. Mesela İslamî metinlerde bu sayıların zikredilmesi alışılmadık bir durum değildir. Hristiyanlık da on iki sayısının yabancısı değildir. Yine “üç” sayısı tarih boyunca pek çok toplumun kültür ve inanışında yer etmiştir. Hristiyanlık bunu teslis (baba-oğul-kutsal ruh) şeklinde yaşatmış, İslam içerisinde ise Alevilik inanışı ve ilgili bazı öğretilerde bir nevi Müslüman teslisi denilebilecek “Allah-Muhammed-Ali” şeklinde kullanılan bir tabir yer almıştır. Üç sayısı modern dünyada din dışı alanlarda da kendine yer bulabilmiştir. Verilen madalyaların üç seviyeli olması (altın, gümüş, bronz şeklinde) buna bir örnek olarak verilebilir.
Tüm bu sayıların tarih boyunca pek çok kez anıldığını söylemek gereksizdir. Ancak bu sayılardan hiçbiri modern çağlarda 13 sayısı kadar popüler değildir. Bu sayı kimilerince uğursuz görülmüştür; düzensizliğin, kaosun ve felaketin habercisidir. Bu sayıdan önce gelen 12, tamamlanmışlığı ve dengeyi simgeler. 12 burç, 12 havari, 12 saatlik zaman dilimleri uyumlu ve dengeli bir yapı oluşturmaktadır. 13 ise bu uyumlu yapıyı bozan, beklenmedik olayları beraberinde getiren bir unsur olarak görülmüştür. Son Akşam Yemeği’nde İsa ve 12 havarisi oturmuşken 13. kişi olan Yahuda ihanetin simgesi hâline gelir. İskandinav mitolojisinde, 12 tanrının huzur içinde oturduğu Valhalla sofrasına 13. olarak Loki gelir ve felaketin kapılarını aralar. Ve elbette, Tapınak Şövalyeleri’nin sonunu getiren o lanetli gün: 13 Ekim 1307, Cuma. Antik mitolojilerde, dini inanışlarda ve modern toplumda 13 sayısına dair uğursuzluk inancı bu yüzden kök salmıştır. Hatta bu sayıya duyulan korkuyu ifade eden bir kavram da mevcuttur: Triskaidekafobi.
Peki, 13 yalnızca bir lanet midir?
Bazı inanışlara göre 13, mistik yönleri olan bir simge olarak addedilmiştir. Dönüşümün, yeniden doğuşun, gizli bilgeliğin anahtarı olarak görülür; ezoterizme göre eskiyi geride bırakıp yeni bir bilinç seviyesine ulaşmanın sembolü olarak kabul edilir. Ölüm – yeniden doğum döngüsünü temsil eder, ruhsal yükselişin bir adımı olarak görülür. Ezoterik öğretilerde 13, aslında dönüşümün, ölüm ve yeniden doğuşun sayısıdır. Tarot destesindeki 13. kart Ölüm’dür ama bu fiziksel bir yok oluşun değil bir değişimin, bir yeniden doğuşun habercisidir. Mısır mitolojisinde ruhun 12 aşamadan geçerek 13. aşamada sonsuzluğa ulaştığına inanılır. Maya takviminde 13, ruhsal tamamlanmayı ve kozmik bilgeliği simgeler.
Bu sayı, her halükârda bir kültürel imge olarak insanlık belleğinde yerini almıştır.
Belki de 13, yalnızca uğursuzlukla yaftalanmış bir sayı değil sınırları aşmanın, eskiyi bırakıp yeniye adım atmanın, bilinenden bilinmeyene geçişin bir simgesidir. Bilinmeyen her zaman korkutucudur, çünkü insan kaostan korkar. Ama belki de gerçek bilgelik, 13’ün kapısından geçerek kaosun içindeki düzeni görebilmektir.
Belki de 13, düşüş değil, uyanıştır.
Nice 13 sayılar dileğiyle…
Erkin Tolga Sayılkan





Yorum bırakın