
Senem Tolga
Sevgi, iki yalnızın birbirine dokunduğu o ince, kırılgan çizgidir.
Ne tam birleşmek ister ne de ayrılmayı göze alır.
Yalnızlık, sevginin düşmanı değil, kaynağıdır aslında.
Çünkü sevgi, iki tam insanın değil, iki yarımın kendi eksikliğini kabullenmesiyle başlar.
İki yalnız insan, birbirine benzemedikleri yerlerde buluşur.
Birinin sessizliğinde diğeri kendi gürültüsünü duyar.
Biri korktuğunda, diğeri sabırla bekler.
Sevgi, bu bekleyişin adıdır.
Birlikte var olmayı değil, birlikte yalnız kalabilmeyi öğrenmektir.
Her insan kendi iç evreninde bir sığınaktır.
Ama bazen bir sığınak, başka bir sığınağı fark eder ; işte orada başlar o uyum.
İki farklı yalnızlık, aynı sessizlikte yankılanır.
Ve o yankıdan doğar sevgi: birbirine karışmadan, birbirini kaybetmeden, birbirini hissederek var olmanın hali.
“İki Yalnızın Uyumudur Sevgi” derken kastettiğim şey, birbirini iyileştiren bir bütünlük değil; birbirini anlamaya cesaret eden iki ayrı bilinçtir.
Sevgi, sahip olmak değil; tanıklık etmektir.
Karşındaki insanın yalnızlığına dokunmadan onunla kalabilmektir.
Bazen sadece yan yana oturmak, kelimesiz bir anlaşmadır, çünkü ruhlar birbirini kelimelerden önce duyar.
Sevgi, iki yalnızın birden sustuğu ama içlerinin birbirine konuştuğu yerdir.
O sessizlikte ne kınama vardır ne korku.
Sadece varlık… çıplak, savunmasız, insanca.
Ve o varlık, iki kalp arasında görünmez bir denge kurar, biri kayarsa diğeri tutar, biri yorulursa diğeri sessizce yanında durur.
Uyum budur: aynı olmak değil, farklıyken bile yan yana kalabilmektir.
Bir gün hayat bitse, zaman dursa, şehirler sessizliğe gömülse bile, o uyum kalır.
Çünkü sevgi, zamana değil bilince bağlıdır.
Birbirinin varlığına tanıklık eden iki ruh, dünyanın bütün gürültüsüne rağmen birbirini duymaya devam eder.
Ve o anda, bütün felsefeler susturulur, tek bir cümle kalır:
Sen yoksan, hayat yok.





Yorum bırakın