Gençler, gideceğiniz bir yer var mı; yoksa sadece gidiyor musunuz?
Yolda – Jack Kerouac

VİTRİNLEŞEN İNSANLAR

,

Okuma Süresi

2–4 dakika

Muhammet Fatih Dur

Dinledin değil mi, gecenin sessizliğinde uyku tutmadığında annenin masalsı sesiyle usul usul anlattığı o hikâyeleri? Heyecanla daldın hayallere, dedenin sesinde yankılanan o görkemli destanlarda, değil mi? Kelimelerin büyüsünde bir zaman yolculuğuna çıktın belki de kahramanlarla aynı safta savaştın, ejderhalarla göz göze geldin, dağları delen sevdayla tanıştın.

Unutma ki dünya, temellerini yazılı bir kültürle değil, sözlü bir kültürle attı. İnsanlık hafızasının ilk taşı, ağızdan kulağa yayılan anlatılardı. Destanlar, mitolojiler ve menkıbeler sadece eğlencelik hikâyeler değil, aynı zamanda kültürel sermayemizin en kadim yapı taşlarıdır. Onlar; kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi ve nereye gittiğimizi gösteren zihinsel haritalardır.

Ve evet, destanlar yalnızca geçmişi anlatmaz; insanın hayal gücünün, anlatma tutkusunun ve mübalağa sanatındaki maharetinin de birer göstergesidir. Bir destanı dinlerken aslında insanın kendini anlatış biçimine tanık oluruz: abartarak, yücelterek, zamanın ve mekânın sınırlarını zorlayarak. Çünkü insan, anlamak ve anlaşılmak ister. Ve söz, bu yolculukta onun en kadim yoldaşıdır. Kadim ve kutsal olayları destan kültürüyle anlamak isteriz. Cevaplarını bilemediğimiz soruların yanıtlarını, destansı yapılar ile bizle bağlantılar kurarak ararız. Verdiğimiz cevaplar, aslında bizi bize anlatan ussal maceralarımızdır.

Hepimiz anlaşılmak ve gelecekte kendimizden söz ettirmek istiyoruz. Bundan dolayıdır mübalağanın bu noktadaki yeri. Basit bir tanımı var destanın: basit ve gerçek olayların mübalağa sanatı ile harmanlanarak reytinginin yükseltilmesi. Bu durum sadece geçmişin tozlu sayfalarında kalmamış, günümüze de sirayet etmiştir. Geçmişin küflü vadilerinde dolaşmaktan ziyade, bu yazıda günümüzün LinkedInleşmiş profillerinden söz etmek daha iyi olacak gibi geliyor.

Vitrinleşen insanlar. Gösteri Toplumu, Benlik Sunumu… Bu kavramlar modern insanları anlamak için ortaya sunulan kavramlar. Ben, bu noktada kendi kavramım olan “vitrinleşen insanlar” üzerinden devam etmek istiyorum. Vitrin, satılmak istenen bir ürünün sergilendiği alan. İnsan da kendini pazarlanması gereken bir ürüne dönüştürmüş vaziyette.

Artık ne hissettiğini değil, nasıl göründüğünü soruyor insan. “Ben kimim?” sorusu, “Beni nasıl algılıyorlar?” sorusuna yerini bırakmış durumda. Kim olduğunu değil, nasıl algılandığını… Böylece “ben” dediğimiz o şey, kendini vitrinde bulan bir hayalete dönüşüyor. Hayalete dönüşen benlik, sabit kalıp gelişmek yerine, verilmek istenen izlenime göre makyajlanarak akışkan bir illüzyona dönüşmüş durumda.

Vitrinleşmek, bir serginin parçası gibi görünmek için oraya konuşu temsil ediyor. Günümüz insanı artık kendini bir ürün gibi düzenliyor. Duruşu, yüz ifadesi, cümleleri, kıyafetleri, beğenileri… hepsi bir “sergi”nin parçası. Bu vitrin öyle güzel ışıklarla donatılmış ki kimse camın ardında çırpınan ruhu fark etmiyor. İnsanın kendisi bile spot ışıklarıyla kamaşan gözleriyle ışıktan başkasını göremez vaziyette.

LinkedInleşen insan, spot ışıklarıyla donattığı kendisini bir dev aynasında deforme ederek bir balonla seyahat ettiriyor. Balon şiştikçe daha yükseklere çıkan insan, sabit kalmakla beraber yükseklerdeki basınçla savunmasız hale gelmektedir. Vitrinleşen insan, artık kendisi olmaktan çok, bir başkası için bir şey olmaya çalışıyor. Bireyin ne hissettiği ne olduğu değil; nasıl “sunulduğu” önemli hale gelirken, kıymetlenen paketleme asıl ürünü önemsiz hale getiriyor. İnsanlar kişisel gelişim yerine makyajlamaya odaklanmış vaziyetteler. Her şey bir kimlik pazarlama aracına dönüşürken değişen tek şey nicelik olmaktadır.

Beş yaşında aslanla savaşan insanlar, günümüzde, 100 yıllık deneyimli, her programa hâkim tipe dönüştü.

Bir zamanlar beş yaşında aslanla savaşan çocuklardılar. Şimdi hepsi, her programın uzmanı, her alanda 100 yıllık deneyime sahip “mükemmel profiller” oldu.

CV’lerinde yok yok:
10 yaşında girişimcilik ruhunu keşfetmiş,
13’ünde liderlik seminerleri vermiş,
17’sinde 3 şirket batırmış ama “çok şey öğrenmiş.”
Hiç başarısız olmamış ama başarının kitabını yazmışlar.
Yalnızca yaşamadıkları bir hayatı değil, yaşanmamış bütün kariyerleri de deneyimlemiş gibiler.

Hepsi “ekip çalışmasına yatkın.”
Hepsi “detaylara önem verir.”
Hepsi “yeniliklere açık…”
Ama garip bir şekilde hiçbiri sıraya girmiyor, sessiz kalmıyor, birlikte çalışmıyor.
Kiminle konuşsan, çocukken kurduğu start-up’ı anlatıyor.
Kimse çocuk olmamış.
Kimse tökezlememiş.
Herkes bir efsane, herkes bir başarı hikâyesi.

Artık hayat, tecrübeyle değil, anlatıyla ölçülüyor.
Gerçeklik değil, “iyi kurgulanmış profil” kazanıyor.

“VİTRİNLEŞEN İNSANLAR” için bir cevap

  1. çok içten ve güzel bir yazı olmuş 👏🏻

    Beğen

Yorum bırakın