Gençler, gideceğiniz bir yer var mı; yoksa sadece gidiyor musunuz?
Yolda – Jack Kerouac

Sosyal Bir Dizayn: Tarih Yazımı

,

Okuma Süresi

4–6 dakika

Ozan İlter

Tarih yazıcılığının ne olduğunu, tarihe yüklenen anlamın net olarak ifadesini izah edebilmek için öncelikle “tarih” ilminin ne olduğunu bilmek gerekmektedir. Akadca ve Sabii dilinde “kamer, şehr, zaman” veya “ayı görmek” anlamlarında kullanılan yareah/yerah kelimesinden türeyen târîh (te’rih) “aya göre vakit tayin etmek, bir olayın meydana geldiği tarihin rakamla yazılışını, bir şeyin oluş zamanını ve olaylar serisini tespit etmek” anlamına gelir. [1]  Tarih, insan topluluklarının bütün faaliyetlerini, geçirdikleri gelişmeleri ve aralarında geçen olayları yer ve zaman göstererek, sebep-sonuç ilişkisi içinde, belgelere dayanmak suretiyle araştıran ve günümüze nakleden sosyal bir ilimdir. [2] Öyleyse geçmişte yaşanmış tüm olgular  “tarih” olarak adlandırılmaktadır ve bu olguyu konu alan bilim dalı tarihtir. Bugünlerde hala tarih bir bilim midir değil midir diye tartışmalar dönüyor olsa da 21. yüzyılda kendi retoriğini kanıtlamış bir alanın bilim olup olmadığını sorgulamak yersizdir.  Tarih ile ilgili olarak anlaşılması gereken en temel şey; tarihin bir bilgi ezberinden ve egzersizinden farklı olarak sebep-sonuç ilişkileri kurabilen, tam anlamıyla bir sonuç elde etmektense hadiseyi yorumlama gayesi güden bir sosyal bilim olduğudur.

Tarih yazımı, geçmişin bilgisiyle uğraşan tarih biliminin hem eser olarak sahaya dökülmesi hem de kuramsal açıdan ifadesidir. Historiyografi olarak bilinen tarih yazıcılığı, tarihçinin elindeki arşiv belgeleri, evrâk ve sâir malzemeleri kullanarak bir kompozisyon ortaya çıkarması anlamına gelir. Bir vakanüvis veya tarihçinin oluşturmaya çalıştığı bu metin, bilimsel bir eser sayesinde akademik çevrelerde kendisini ispatlaması olarak da yorumlanabilir. Ancak bunu yaparken belirli teknik, usul ve formatlara sâdık kalması gerekir. İnsanoğlunun ilk çağlardan bu yana bilgiyi edinmek, bilmek için pek çok çaba sarf ettiğini düşünerek hareket ettiğimizde tarih yazımının önemini kavramak mümkündür. İnsanoğlu, geçmişini bilerek bugününü ve yarınını planlamak istemiştir.  Tarih yazımının en önemli gerekçelerinden birisi onun doğasından kaynaklanmaktadır. Tarihin doğası, hangi tür topluluk, ulus veya kurum olursa olsun onların temeli için bir birikim sağlamayı içerir. Tarihin en büyük gücü meşruiyet sağlama gücüdür. Bu yüzden de kimlik oluşumunda, ulusal mutabakat sağlamada ve en önemlisi iktidarların otoritelerini sağlamasında önemli bir güç oluşturur. Günümüze kadar yazılan tarihlerin; iktidarların denetiminde olması ve onları, yaptıkları işleri yansıtması bunun bir göstergesidir. Tarih yazıcılığı dönemin eğilim ve değerleri, dünyaya bakış tarzı, tarihçinin kişiliği, inançları, görüş açısı vs. gibi birçok faktörden etkilenir. Bu yüzden de İlk Çağ’dan günümüze şartlar değiştikçe tarih yazıcılığının içeriğinde ve onu şekillendiren temellerde değişimler gözlenmiştir. Öyleyse tarih sadece geçmişten gelen bilgileri aktarmak değil aynı zamanda o bilgiler doğrultusunda bir kurgu oluşturmaktır.

Tüm bunlar, üniversitelerde okutulmakta olan tarih metodolojisi dersinin ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Metodoloji, bilimsel bir araştırma sürecinde benimsenen yol ve yöntemi ifade etmektedir.[3] Tam Türkçe çevirisi ile “Yöntem Bilim” anlamına gelen metodoloji, her bir bilim açısından değişmektedir. Ana konumuz tarih yazımı/tarih metodolojisi olduğu için tarihin düşünüş disiplini üzerinden hareket edeceğiz.

Tarih metodolojisi temelde, tarih disiplini üzerinde bir çalışmanın hem teorik hem de pratik olarak nasıl yapılacağı; düşünme, araştırma, veri toplama, toplanan verileri ayırt etme gibi adımları açıklama, bu verileri anlamlandırma konusunda en büyük yardımcıdır. Bu bağlamda tarihin, tarihi kaleme alanlar tarafından oluşturulmuş değişken bir metin yahut kurgu olduğunu ileri süren Jenkins, tarihte bir okuma biçiminin yeterli olmadığını, farklı bakış açılarının farklı okumalar getireceğini söyler.[4] Jenkins’in bu söyleminden hareketle her bir açıdan ele alınması zor olan Türk tarihinde tarih yazımının, dönemden döneme değişebildiğini kanıtlamaktadır. Bu gelişen tarih yazımı sürecini Osmanlı Devleti’nden bu yana ele almayı zorunlu kılmaktadır.

Tarih yazımı; geçmişte yaşanmış olayları, süreçleri ve gelişmeleri kaydetme, analiz etme ve yorumlama sürecidir. Bu süreç; tarihçilerin çeşitli kaynaklardan elde ettikleri bilgileri kullanarak tarihsel olayların nedenlerini, sonuçlarını ve etkilerini anlamaya çalışmasını içerir. Tarih yazımı, olayların sadece kronolojik bir sıralamasını yapmakla kalmaz, aynı zamanda bu olayların ardındaki nedenleri ve olayların toplum üzerindeki etkilerini de araştırır.[5]

Tarih yazımı, tarihçilerin hem birincil hem de ikincil kaynaklardan yararlanarak bilgi toplamasını gerektirir. Birincil kaynaklar; olayların gerçekleştiği döneme ait orijinal belgeler, mektuplar, günlükler, resmi kayıtlar ve diğer özgün materyallerdir. İkincil kaynaklar ise birincil kaynaklara dayanarak yazılmış olan kitaplar, makaleler ve diğer araştırma çalışmalarını içerir.[6]

Toplanan bilgilerin analizi ve yorumu, tarih yazımının en kritik aşamalarından biridir. Tarihçiler; elde ettikleri verileri dikkatlice inceler ve olayların nedenlerini, sonuçlarını anlamaya çalışır. Bu aşamada, tarihçilerin objektif olmaları ve kendi ön yargılarından arınmaları önemlidir. Verilerin analizi, olayların bağlamını anlamak ve tarihsel süreçleri açıklamak için yapılır.[7]

Verilerin hikayeleştirilmesi ve yazıya dökülmesi süreci, tarih yazımının önemli bir başka aşamasıdır. Tarihçiler, topladıkları ve analiz ettikleri bilgileri okuyuculara anlaşılır ve ilgi çekici bir şekilde sunmaya çalışır. Tarih yazımında dilin kullanımı, anlatım tarzı ve metin organizasyonu büyük önem taşır. İyi bir tarih yazısı sadece bilgi vermekle kalmaz, aynı zamanda okuyucunun dikkatini çeker ve onu düşünmeye sevk eder.[8]

Sonuçlandırma ve değerlendirme aşaması, elde edilen bilgilerin özetlenmesi ve bu bilgilerin tarihsel bilgiye katkısının tartışılmasıdır. Tarihçiler, araştırmalarının sonuçlarını özetler ve gelecekteki araştırmalar için önerilerde bulunur.

Tarih yazımı, geçmişin anlaşılması ve bugünün şekillendirilmesi açısından büyük öneme sahiptir. Tarihçiler, geçmişteki olayları ve süreçleri analiz ederek gelecekte benzer hataların tekrarlanmaması için önemli dersler çıkarır. Ayrıca tarih yazımı, kültürel mirasın korunması ve nesiller arası bilgi aktarımı açısından da kritik bir rol oynar.


[1] Mustafa Fayda “Tarih”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), C. XL, İstanbul 2011, s. 30.

[2] İsmail Özçelik, Tarih Araştırmalarında Yöntem ve Teknikler, Gündüz Eğitim ve Yayıncılık, Ankara 1993, s. 2-3.

[3] Ahmet Şimşek, “Kaç Çeşit Tarih Yazımı Vardır? Türkçe Metodoloji Ders Kitapları Üzerine Kısa Bir Tartışma”, XVIII. Türk Tarih Kongresi Kongreye Sunulan Bildiriler (VII. Cilt), ed. Semiha NURDAN, Muhammed Özler, (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2018), VII/211-212.

[4] Keith Jenkins, Tarihi Yeniden Düşünmek, Dost Kitabevi, Ankara 1997, s. 26.

[5] Tokmak, M. (2016). Sözlü tarih ve derinlemesine görüşme. Ardahan Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi2(3), 83-98.

[6] Gül, O. K., & Gez, A. (2021). Sosyal bilgiler ve tarih öğretmenlerinin sınıf ve web temelli tarihsel birincil kaynakları kullanma durumları. International Journal of New Approaches in Social Studies5(1), 79-97.

[7] Reyhan, C. (2018). Tarih, tarihçilik ve tarihyazımı üzerine bazı gözlemler. Turkish History Education Journal7(2), 578-603.

[8] Gül, S. (2013). Anlatı tarih üzerine tartışmalar ve yeni yaklaşımlar. Karadeniz Araştırmaları, 38(38), 105-117.

Yorum bırakın