Gençler, gideceğiniz bir yer var mı; yoksa sadece gidiyor musunuz?
Yolda – Jack Kerouac

TANZİMAT NESLİ VE ROMANIN EDEBİYATIMIZDAKİ GELİŞİMİ

,

Okuma Süresi

3–4 dakika

Baran Aksan

Oluşum Süreci ve Tercümeler 

Bizde roman Batı’da olduğu gibi feodaliteden kapitalizme geçiş sürecinde ortaya çıkmadı. Edebiyatımızda tahkiye geleneği ile başlayan kurgusal metinlerin/anlatıların (Halk Hikâyeleri, Mesneviler vb.) tamamı Tanzimat’ta yerini roman ve hikâyeye bırakmıştır. Hikâye ve roman türleri edebiyatımıza çeviri ve adaptasyon yoluyla girmiştir. Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği “Telemak” ilk çeviri roman örneğidir. Bunu Ahmed Lütfi Efendi’nin Arapça tercümesinden naklettiği Robinson Crouze (Hikâye-i Robenson), Ceride-i Havadis’te tefrika edilen Sefiller (Hikâye-i Mağdurin) , Teodor Kasap’ın çevirdiği Alexander Dumas Pere’in yazdığı Monte Cristo ve Recaizade Mahmut Ekrem’in Atala adaptasyonu takip eder. Bu çeviri ve adaptasyonlar ile roman türü gelişir. 

(Sefiller ve Robinson Crouze’un parantez içinde verdiğim isimleri Türkçe’de ilk tercümelerinin ismidir. Buna bakarak hikâye ve roman ayrımının bu dönemde tam olarak yapılmadığını söyleyebiliriz. Ayrıca bu iki eserin de tamamının değil özetinin tercümesinin yapıldığını söylemekte fayda var.)

Batı hikayeleri tarzında ilk telif eserler Ahmet Mithat Efendi’nin  yazmış olduğu Kıssadan Hisse ve Letâif-i Rivayat’ın ilk beş cüzü ile başlar. 1873-1875 arasında yazılmış Emin Nihat’ın Müsameretname’si bunu takip eder. 1872 senesinde Şemseddin Sami tarafından kaleme alınan ilk romanımız Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat yayımlanır. Bunu Namık Kemal’in İntibah isimli romanı takip eder.  1880’de Namık Kemal Cezmi’yi yayımlar. 1887’ye Samipaşazade Sezai “Sergüzeşt” i yayımlar. 1890’da yine Samipaşazade Sezai, Küçük Şeyler isimli öykü kitabını yayımlamıştır. 

Ahmet Mithat Efendi’nin Letâif-i Rivayat’ı içinde neşredilen ilk tarihi romanımız Yeniçeriler (1)(1871) ile örf ve adetimizde başlayan düaliteyi gösteren Felâtun Bey ile Rakım Efendi bu dönem yayımlanan romanlardandır. 

Devirin Sanatçılarının Roman ve Tahkiye Mukayesesi

Şemseddin Sami, Şiir ve Edebiyattaki Teceddüd-i Ahirimiz isimli yazısında şöyle diyor. 

Mecnun’un etrafında toplanmış kurt ile kuzu, arslan ile ceylan gibi muhtelif hayvanların ortasında oturup onlarla lakırdı ettiğini veya Leylâ’nın mumla konuştuğunu bir ufak çocuk bile severek ve beğenerek okuyamaz(2)

Namık Kemal ise Celaleddin Harzemşah oyununun önsözünde (Mukaddime-i Celal) “Halbuki, bizim hikâyeler tılsım ile define bulmak, bir yerde denize batıp müellifin [yazarın] hokkasından çıkmak, âh ile yanmak, külüng [taşçı kazması] ile dağ yarmak gibi bütün bütün tabiat ve hakikatin haricinde birer mevzu a müstenid [dayandırılmış] (…) olduğu için roman değil, kocakarı masalı nev’indendir. Hüsn ü Aşk ve Leylâ ile Mecnun kabilinden olan manzumeler de gerek mevzularına, gerek suret-i tahrirlerine nazaran [yazılış tarzlarına göre] birer tasavvuf risâlesidir.”(2)  Diyerek tahkiye geleneğini bir “kocakarı masalı”na benzetir. 

Her iki yazarın da ortak kanısı, tahkiye geleneğinin akılcı ve inandırıcı olmaması sebebiyle roman ve hikâyenin yerini tutamayacağıdır. Örneklerde verildiği gibi Ferhad’ın dağı kazmayla delmesi gerçekçi değildir. Roman türü ise gerçek olanı ya da olabileceği anlatır. Fakat bu gerçeklik büyük bir ikililik içindedir

Neden Bu İkililik Var?

3 Kasım 1839 tarihinde Tanzimat Fermanı Gülhane Parkı’nda okundu. Bu ferman ile beraber hem siyasi olarak hem de sanat olarak yüzümüzü Batı’ya döndük. Bu ferman ile birlikte çoğu şey Batı’ya göre düzenlendi. Bundan edebiyat, müzik, resim gibi pek çok sanat dalı da etkilendi. Bu etkilenme ilk başta Doğu-Batı sentezi olarak karşımıza çıktı. Türkiye’de ilk Vals örneği olarak bildiğimiz Dede Efendi’nin Yine Bir Gülnihal isimli eseri Rast makamına vals ritimleri eklenilerek bestelenmişti. Burada Rast makamı Doğu’dan alınmış, Vals ise Batı’dan. 

Bu örnekte gördüğümüz şekliyle edebiyatta da aynı ikililik söz konusu. Bunun öncesinde Fars Edebiyatını örnek alırken bir anda yüzümüzü Batı’ya çevirmemiz sancılı bir süreç olmuştur. 

Misâl ilk tiyatro örneği olan Şair Evlenmesi Batı tarzı bir oyun olsa bile Geleneksel Türk Tiyatrosu’ndan izler taşır. Yine Şemseddin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’ında da aynı izlere rastlarız. Şemseddin Sami her ne kadar romanın gerçekçi olması gerektiğini savunsa da yazdığı romanda bolca gerçek dışı unsur bulunur. Keza Ahmet Mithat’ta Letâif-i Rivayat’ta –Namık Kemal’in tabiri ile- kocakarı masalı yazmıştır. Bunların hepsi kuşkusuz bir sentezin ürünüdür ve bu sentez ancak Servetifünun neslinde Hâlit Ziya ile son bulur.

(1) Ahmet Hamdi Tanpınar, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Dergah Yayınları

(2)Berna Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 1, İletişim Yayınları

Yorum bırakın