
Sevgi Toplu
Çiçekler bahara çiçekleneceklerdi. Selim’in yürüdüğü yolda çiçekler, fındık dalları abıhayat neşesi saçacaklardı. Sabahın erken vakitlerinde şebnemler dışında, başka figür yok gibiydi. Selim dünyaya gelen ilk insan tavrı kimsesiz kalabalığında doğayı anlamaya çalışan beşerdi.
Bu kimsesiz kalabalığa çıkış gri kentten bunaltıyla başlamıştı. Bu bunaltı endüstri mühendisliğinden isitfa ettirmişti. Beyaz yakalı sorunları böyle nihayete ermişti. Yeni sorunlarla baba evine dönmüştü. “Çok para, çok huzur değildir” merkezli bir gidişti.
Huzuru, beton yığınlarından sonra fındık ağaçları beş yıl sonra dönüşüne denk gelen meyveleriyle yansıttı. Yeşil fındık dalları gökyüzünü betondan daha çok hapsetmeli, daha doğru tınıyla işgal etmeliydi, düşünceleri aslında onu tanımlıyordu. Şehri eleştiriyor, şehrin
hapisli tayfasının toprağı mezarlıklarla hatırladığını, karanlık kahve falı baktıklarını anlıyordu Selim gittikçe. Cadde kenarlarındaki ağaçlar numunelikti, şimdiki silüetin aksine. Zaten bu gibi aykırılıkları Cumhuriyet yazarları anlatmıyor mu yerel ifade, Selim gibi kişisel buhranlarla?
Biraz kafa dinledikten sonra ailesiyle konuştu gelecek hakkında ve pederi dinledikçe
Fransız çiftçilerini haksız bulmamıştı. Hatta Paris’e gidebilirdi eylemlere katılmak için. Yine de sakinliğini muhafaza etti ve “Mühendisliğim şehre özelleştirilmedi ya!” dedi Selim.
Çiftçilerin hamisi Baba Dehkan kulağına fısıldamıştı sanki. Yeni figürden son teknolojiye… Modern yöntemlerle ata yadigarı mesleğe can suyu oldu araştırmalarıyla.”Olur mu öyle şey, kolay mı bu kadar?” diyorsanız şimdiye kadar duyduklarınız Oscar adayı bir senaryo mu ya da bu zamanlar ana haberler çok mu mantıklı? Çamur bile kolay şekil almıyor, mermer kendi kendini oyup, müzelerde can bulmuyordu.
Diğer yönden e birileri hiç değişmez, herkes fotokopi doktor olursa öğle yemeğine malzemeler nasıl bulunacaktı? Pazarın boş kalması önemsiz midir gelecekte? Evetse haplarla tekamül edeceğiz. Selim gibiler artmalı. Oscar kusur kalsın…





Yorum bırakın