
Alperen Kalıp
Çürüyorum,
unutulmuş bir İstanbul yalısı kadar.
Unutulmaya yüz tutmuş,
tüm bu aklımdaki insanlar
ve bir duvar boyu kadar,
dökük ve de nemli.
Bir deniz geçiyor, içinden.
Bu yalı bölük pörçük,
üstelik sökük dökük.
Çatlaklarda, doluşmuş mantarların en miselyumlusu.
Garipseyecek gibi şu kuru havaların tutkusu.
Belki bir kuru kurak çöller kuruntusu.
Ne yapacak bu çağın, en milenyumlusu.
Yeminler edelim,
Yeminler isteyelim.
Bu ruhtan ölümüm karanlığımı,
içeriden atamazken.
Saatlerden vazgeçelim,
dakikaları kabul ederken,
karanlık, en zifiri şekliyle çökerken.
Bir ben silsilesi, bu sureti paramparça ederken.
Bürünmüşken, dilemmalar takıntısı,
paramparça parçalanmış bu deniz sinmiş yüze.
Nasıl,
ne yapar bu çağın en milenyumlusu?






Yorum bırakın