
Alper Kaynaroluk
Hepinize selamlar sevgili okurlar! Nasılsınız? Umarım iyisinizdir görüşmeyeli. Ne yapayım, ben de birtakım varoluşsal sancılar içinde kıvranıp dandik şiirler yazmaya çalışıp yazamadığım bir süreç içerisindeyim. Biraz dertleşmek ve bazı konular üzerine tartışmak istedim sizlerle. Bu yazının konusunu da, sosyal medyanın hayatımıza hatırı sayılır şekilde yerleştiği şu günlerde karşımıza çıkan fenomenlik, yayıncılık ve içerik üreticiliği kavramları olarak seçtim. Gün geçmiyor ki, sosyal medyada herhangi bir yayıncı ya da fenomen kavgaya tutuşmasın, gündelik tabirle “drama çıkarıyor” olmasın. Twitter gibi platformlarda çok sık rastlıyoruz bunlara. Bu kişileri seven insanların da kavga vuku bulunca hiziplere ayrılması ve fanatikliğe varan tavırlara büründüğü de çokça rast gelinen olaylardan artık. Adeta bir ideolojiyi savunur gibi savunuyorlar hem de insanlar. Bu hep beni çok düşündürdü ve hala da düşündürüyor. Çünkü böylesine kör kütük bir tutku, nasıl bir ruhsal boşluktan kaynaklanıyor, hangi psikolojik ve felsefi açmazların neticesinde bu tarz yaklaşımlara tanıklık ediyoruz, bunu konuşmak istiyorum. Aynı zamanda izleyici ve tüketici kitlesi haricinde, yayıncı yahut fenomen olan insanların da aslında bizler gibi birer insan olduğunu, onların da esasen sandığımız gibi olmayabileceklerini, hatta olmak zorunda olmadıklarını konuşmak iyi gelir diye düşündüm açıkçası.
Öyleyse, ilk önce izleyici bakışından bu sosyal medya ünlülerine bakışı irdeleyelim sizlerle öncelikle. Belki aranızda, sevdiğiniz bir içerik üreticisini severek takip eden, ürettikleri materyalleri istisnasız takip edenler muhakkak vardır. Bazen sevdiğiniz kişilerle, başka içerik üreticileri arasında sosyal mecralar üzerinde kavgalar, sürtüşmeler vuku buluyordur muhakkak. Kiminiz makul şekilde yaklaşsa da, bazılarınız kendi canını savunur gibi savunuyor yahut karşı tarafa ve onların sevenlerine ölümüne düşman kesiliyor. Bu tutku bana niyeyse çok sıkıntılı bir ruhsal durumun ve bir çeşit kimlik bunalımının yattığını düşünüyorum. Çünkü insanların çoğunun hayatında yolunda gitmeyen bir sürü şey var. Kimisi ilişkilerinde sorun yaşıyor, kimisinin de gırtlağa dayanmış maddi sorunlar var. Haliyle rahatlamak istiyorlar. Sevgisizlik ve hazcılık günümüzde almış başını gitmiş. İnsan ilişkileri yüzeysel ve ruhu doyuran bağlar kurmak artık zor. Herkes kendi limanında onu bu buhranlardan kurtaracak, kurtarmasa bile onu oralardan alıp götürecek bir gemi bekliyor. Zira bir Ortadoğu toplumu olarak kurtarıcı beklemeye fazlasıyla alışkınız, hep o gelecek Mehdi yahut Mesih’i bekliyoruz. Sorunlardan bir şekilde uzaklaşıp onları görmezden gelmek ise, halkça en sevdiğimiz davranış kalıplarından biri. Şimdi bu yayıncıları takip eden insanların durumu da hemen hemen böyle diyebiliriz pekala. Birkaç saatliğine ürettiği bir video ya da yaptığı bir yayınla bu dijital ünlüler, o insanların büyük kısmını içlerinde bulundukları hayatın acılarından, endişelerinden uzaklaştırıyor büyük kitleleri. Bu bir bakıma iyi bir şey, çünkü insanlara iyi geliyorlar ve onları bazı açılardan tatminkar kılabiliyorlar. Ancak Türk toplumunun duygusal alt yapısını, tepkisel reflekslerini düşününce esasen bu durumun bir noktada patolojik sonuçları olabileceğini göz ardı etmememiz gerekiyor. Sonuçta, ailene, arkadaşlarına ya da sevdiği kadına/erkeğe bu kadar tutkulu bağlan(a)mayan yığınlar mevcut. Ancak söz konusu takip ettiği kişi olunca herkes azılı birer fedaiye dönüşüyor. Sizce de, sadece sosyal medya üzerinden izlediğiniz, belki bazı etkinliklerde kısa süreliğine birkaç fotoğraf karesi çektirip beş, bilemediniz on dakika sohbet ettiğiniz bu insanları bu denli savunmanıza, bu sebeple belki de o kişinin seveni olan bir arkadaşınızla kanlı bıçaklı olmanıza gerek var mı? Hayatınızda yolunda gitmeyen, sizi üzen, sinirlendiren çok fazla şey elbette olabilir. Ancak içinizdeki boşluğu bu insanlar gerçekten de dolduruyor mu? Bir düşünün çünkü insan bir şeye ne kadar derin bir tutku duyuyorsa bu aidiyet hissinde ve özdeğer bağlamında yaşadığı derin eksiklikle alakalı oluyor genelde. Yabancılaştığınız bir aile ve bir arkadaş grubunun devasını bu gibi platformlarda arıyorsunuz, anlıyorum sizleri. Ancak bu kendi gelişiminizde ne gibi gelişmelere ket vuruyor, bir düşünün. Bu insanların size haz vermek dışında elbette bazı öğrettikleri şeyler olabilir ancak hiçbir insan böyle ölümüne sevilmeye ya da savunulmaya değmez. Kendi kalbinizde ve beyninizde insanları bir çeşit kurtarıcı idol haline getiriyorsunuz fark etmeden. Yaptıkları hataları, yanlış söylemleri ya makulleştiriyor ya da görmezden geliyorsunuz. Aynı zamanda, bu insanlara para da veriyorsunuz. Yani onların ekmek teknesisiniz. Siz her ne kadar duygusal bir bağ kursanız da ortada ciddi bir ticaret konusu söz konusuyken bu denli bir fanatiklik, sizce bir şeylerin yanlış olduğunu göstermiyor mu? Sonuçta problemleriniz her neyse onlar orada durmaya ve sizi, siz mücadele edip çözünceye kadar beklemeye devam ediyorlar. O yüzden biraz daha mantık çerçevesinde bu mevzuya yaklaşmanızı bir dostunuz olarak öneriyorum sizlere. Anlamsız tartışmalar, onlara takipçi ve görünürlük kazandırabilir. Ancak size hiçbir şey katmadığı gibi durduk yere stres olup bu kavgaları hayatınızın merkez gündemine oturtuyorsunuz. Sizlere tavsiyem; bol bol düşünün, okuyun ve sorgulayın. Onlar sizler için birer kurtarıcı değil, sizlere içerik üretip, sizlerden destek isteyen dijital birer tüccarlar sadece, dijital birer mesih değiller. Sizler de havari değilsiniz. Herkes, maddi ya da psikolojik durumu ayırmaksızın sizin gibi, benim gibi sıradan insanlar. Kendinize daha faydalı uğraşlar, gerçek bağlar kurabileceğiniz insanlar bulun. Hayatınız zor olsa bile çok daha katlanılabilir bile hale gelecektir, emin olun. Yoksa tabii ki, yine o insanları sevebilir ve içeriklerini keyifle tüketebilirsiniz. Bunda hiçbir sakınca yok. Sadece hayatınızın merkezine koymayın. Ayrıca bu mesele sadece dijital kimlikler için değil, aynı zamanda herhangi bir sıradan insan için de geçerli. Yaşadığınız hayat sizin hayatınız. Bunu değerli ve anlamlı hale getirecek olan, sizin kendinize verdiğiniz değer, kendinize yönelik olumlu çabalarınız olacak dostlarım.
Şimdi gelelim, bir diğer meseleye: Yayıncıların, fenomenlerin kendilerine. Son on senedir yayıncılar ve fenomenler hayatımızda inkârı imkânsız bir şekilde varlıklarını sürdürüyorlar. Kimisi çeşitli iş ortakları kurup pazarlama yaparak, kimisi de çeşitli alanlara yönelik materyaller üreterek internet habitatında yer almayı başarmış kişiler. Bu şahsiyetlerin yığın kitleler üzerinde yadsınamaz bir etkileri var ve bu göz ardı edilemez seviyede bir politik güç de doğuruyor haliyle. İnsanların büyük kısmı da ideolojik olarak yaklaşabiliyor bu insanlara. Ona göre tercihini yapıp ona göre karşı fikri savunan başka bir içerik üreticisine düşman kesilebiliyor.
Açıkçası, şunu söylemek gerekiyor ki, bu iş eğlence sektörünün bir parçası. Ekran karşısında oldukları gibi kendi hayatlarında olmayabilir bu insanlar. Söylemlerine aykırı bir halleri olduğunda yüz seksen derece dönüp düşman kesilmeniz de anlamsız. Mesela yakın zamanda Diamond Tema isimli içerik üreticisi büyük bir linç girişimine uğradı. Bir dolu ölüm tehditleri ve devlet organlarınca yargılanma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Bu adamcağız, kendi halinde felsefe, sosyoloji ve teoloji alanında bilgisi yettiğince ve kaynak göstererek içerikler üreten, kendi mantık çerçevesine, bilgisine ve görgüsüne aykırı gelen fikirleri ve argümanları yanlışlıyordu. Çıktığı bir tartışma programında İslam’ın kendi ana kaynaklarında nakledilen bir hadisi karşı tex olarak öne sürdüğü için başına gelmedik kalmadı. Sevenleri akla sığmaz bir şehvetle sosyal medyada kalemşörlüğünü yaptılar adamın. Karşı taraf ise, ölümcül bir arsızlık ve istençle adama saldırdılar. Her iki kitle de bu adamı kurtarıcı/düşman motifi haline getirip sembolleştirdiler. Ancak kimse onun ne zorluklar yaşadığını gerçekte önemsedi mi? Sanmıyorum, çünkü sırf kendi fikriyle paralel ya da zıt olduğunu düşündüğü için bu adamı kullanarak bireysel haz peşinde koşturdular. Kimse inkâr etmesin, bu şahıs yaşamış olduğu ülkeden korku ve endişeyle hızlıca göç etmek zorunda kaldı. Kaçımızın umurunda acaba yaşadığı zorluklar? Bir yayınında insanlar salladığı için de fazlasıyla eleştirildi ve birçok takipçisi de ondan yüz çevirdi. Ancak herkesin unuttuğu bir şey var ki, o da bu kişinin de bizler gibi birer insan olduğu. Hata yapabildiği, duyguları ve acıları olduğu gerçeği bir ikona dönüştürüldüğü için bu katı gerçeğin kolayca unutulması böyle bir sonuç doğurdu, kim ne derse desin…
Bir diğer örneğimiz, Jahrein takma ismiyle nam salmış olan Ahmet Sonuç. Son senelerde kendisini sosyal platformlarda birçok başka dijital ünlüyle kavga ederken gördük. Yayınlarında birçok kişiye cevap verip salladığını gördük. Öyle ki, büyük bir kitlenin nefret objesi haline gelmiş birinden bahsediyorum. Bir o kadar da seveni var, bunu da söylemeden geçmemek lazım. En çok eleştiri aldığı kesim de, muhalif diyebileceğimiz kitle. Sebebi ise, ana muhalefet belediyelerinin de yaptığı yolsuzlukları yaptığı araştırmalarla ortaya döküp kendi desteklediği cenahın da yaptığı hataları, muhalif kitleye göstermekti. Sonrasında başka yayıncılarla giriştiği kavgalar, kendisinin iddia ettiği haksızlıklar, iftiralar ve kendisine yöneltilmiş ithamlar ve kendi iddia ettiği birtakım meseleler var. Bu şahsiyeti de, birçoğunuz ya göklere çıkardınız ya da cehennemin yedi kat aşağısına gönderdiniz. Belki haklısınız, belki değilsiniz. Hepimiz, tarafların iddia ettiği ve gösterdiği kadarını bilebiliriz. Bunların bir kısmı siyasi meseleler iken, bir kısmı da şahsi mevzular. Bu insana dilerseniz melek deyin dilerseniz şeytan, sizin yahut benim gördüğümden çok fazlası var. Neticede bir ailesi, bir eşi ve bir özel yaşantısı var. Yargılarken, kızarken ya da savunurken işin ucunu kaçırmadan, saygı çerçevesinde ve belirli bir mesafede yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum kendisine. Zira tam karşısında yer alan ve sıklıkla tartıştığı Pintipanda rumuzlu Tuna Akşen için de düşüncelerim bire bir aynı. İkisi birbirlerinin birer yansıması gibi şöyle biraz uzaktan baktığımda. Kendi çaplarında değerli, içerik üreten ve bu işten para kazanmaya çalışan kişilerden başkası değiller. Yapmış oldukları yanlış eylemler, söylemler ve kötü tavırlar kendilerini bağlar. Sizin meseleniz ise sadece içeriklerine odaklanmak olmalı.
Son örneğimiz ise, Can Sungur. Geekyapar! İle internet hayatında görünür olmayan başlayan bu kişi, zamanla kendi bireysel hesabını açarak kariyerini sürdü ve sürdürmeye de devam ediyor. Kendisiyle ilgili birçok olay oldu ama benim açımdan en çok dikkat çekeni Havelsan videosuna gelen tepkiler ve takipçi kitlesinde yaşadığı kayıptı. Her ne kadar ona tavır alan eski takipçilerine hoş olmayan tepkiler verse de (ki bazı tepkilerinde haklı olduğunu düşünüyorum.) ortaya ilginç bir tablo çıktı. Kendisi muhalif kimliği ile bilinen bir yayıncı olması sebebiyle böyle bir tepkiyle karşılaşması her ne kadar anlaşılır olsa da, tepkiler abartıydı diye düşünüyorum. Sonuçta yaptığı şey bir iş ortaklığı bir ticaretten başka bir şey değil. Havelsan, her ne kadar mevcut hükümetin halkla ilişkiler unsurlarının başında olsa da, bu olabilecek bir şey. Seçimden kısa süre önce yayınladığı için yapılan eleştirilerin de yersiz olduğunu düşünüyorum sonuçta bu adam muhalif kimlikte biri ve takipçilerinin büyük kısmı da muhalif kimlikte bir insan. Tutup da o videoyu izleyip görüş mü değiştirecekler? Bir de şu yandan düşününce, belki biraz haklı olabilirler gibi duruyor ama değil. Hangi yandan? “Bu adam muhalifken nasıl hükümetin en büyük PR elementlerinden biriyle iş yapabilir?” Bu, ilkeli duruşa karşı yapılmış bir eleştiri, ilk bakışta doğru gibi gözükse de esasında değil diye düşünüyorum. Neden mi? Şu yüzden: İş ortaklığı demek şey, ideolojik bir güdümün altına girdiğiniz anlamına gelmiyor. Diyelim ki, gerçekten de ilkeli bir duruş gerçekleştirmedi. Arkadaşlar, bu adam da insan. Gerçekten görüşü de değişmiş olabilir. Farklı bir ideolojiyi de benimseyebilir. Siz sadece bu kişinin içeriklerini tüketiyorsunuz, daha fazlası değil. Bireysel hayatında neler yaşadığını, ne gibi şeylerle uğraştığını bilmiyorsunuz. Yargılamak bu sebeple pek de doğru değil. En azından bunlar benim şahsi kanaatlerim ismi zikredilen kişiler için. Siz de, biraz makul seviyede düşünerek daha akıl karı şekilde bu insanlara yaklaşabilirsiniz. Bir sevgi ya da nefret objesine, bir fetişe çevirmenize gerek yok bu insanları. Diyorum ya, onlar da sizin gibi, benim gibi insanlar. Ne sizin onlara yüklediğiniz kitleleri aydınlatan yüce bir öğreticiler, ne de tanrısal güçlere sahip birer kahramanlar. Ayrıca bu insanlar için söylediklerim, yayıncılık camiasında çokça ikrama ve küfüre maruz kalmış diğer insanlar için de geçerli. Temel düşüncemi sadece birkaç örnekle sizlere anlatmak istedim. Zaten bu bahsi geçen insanları bazı bazı hala takip ediyor, içeriklerini tüketiyor. Muhabbetlerinden sevdiğim yanlarını alıyor, sevmediklerimi de kendi fikridir deyip umursamıyorum. İnanın, böylesi çok daha sağlıklı.
Velhasıl kelam, dijital medya ünlüleri üzerinden kitlelerin bu insanları neden ikonlaştırdığını ve aslında neden bu kadar bu kişilere yüklenilmemesi gerektiğini üstlendim. Bu bahsettiklerimi bir de, milyonların tanıdığı sanatçılar, siyasetçiler, ideolojiler ve siyasi partiler için düşünün. Ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaksınız.
Benden şimdilik bu kadar. Kendinize iyi bakın sevgili okurlar.





Yorum bırakın