
Lül
Kendimi aradım.
Kalemim yazmıyor pek. Kalem diye illa yazacak hâli yok ya! Hâli yok.
Kendimi insan kalıbına sığdıramadım. Kendimi kalıplara sığdıramayınca memelerimi sütyenlere sığdırdım. Her kalıp gibi bunlar da pek rahat değilmiş. Alıştım. Alışmaya çalıştım. Aradığımı sütyenlerde de bulamadım. Zaten tel kurutmalıkta bekleyen bir şey beni nasıl insancıl bir kalıba sokabilir ki?
Derdim aslında bir kalıba sığmak da değildi. Nasıl insan, nasıl kendim olabilirim? İşte, derdim bu. Bu kadar. Eh işte, öyle böyle olmuyormuş bu işler de. Ben bunu biraz nankör buldum. Kara kediler, kediler, kedi gibi… Belki yeterince değil ama eh işte.
Tuttum kalıpları, sütyenleri, nankörlüğü bir kazana attım. Kaynattım da kaynattım. Durdum. Tuzunu, biberini ekledim. Biraz da karıştırdım. Koydum bir koca kaseye, yedim. Böyle de olduramadım. Anladım.
Kalıplar, nankörlükler hep bizim içimizdeydi. Altları dolu değil boştu. Sonra da takılmadım zaten bunlara. Yaşıyorum bildiğim, istediğim gibi. Kendimce, kendime…





Yorum bırakın