
H. P. Lovecraft
Çeviren: Erkin Tolga Sayilkan
“Sed ubi plura nitent in carmine, non ego paucis / Offendar maculis.” (1)
—Horace
Günümüzün ve önceki yüzyılın şiirsel eğilimi, son derece ilginç bir şekilde bölünmüştür. Bozulmaya başlamış genel kültürün yozlaşmış etkilerine boyun eğen gürültülü ve dikkat çeken bir ozanlar grubu, çarpıcı yenilikler peşindeki çılgın mücadelesinde şiirselliğin ve mantığın tüm kurallarını terk etmiş gibi; Georgian dönemi (2) şiirinden daha mantıklı bir ilerlemeyi teşkil eden diğer ve daha sessiz ekol ise, Pope döneminin (3) gösterişli sanatçılarının bile bilmediği bir kafiye ve ölçü doğruluğu gerektirir.
Bu nedenle, radikallerin ahenksiz çığlıklarını haklı olarak görmezden gelen Dokuzların (4) rasyonel çağdaş müridi, ciddi bir teknik seçimiyle karşı karşıya kalıyor. Atalarının takip ettiği kusurlu veya “müsaade edilen” kafiye özgürlüğünü elinde tutabilir mi, yoksa geçen yüzyılda gelişen yeni mükemmellik ideallerine uymak zorunda mı? Bu makalenin yazarı açıkçası şiir alanında bir antikacıdır. En son yayınlanan eserlerinde “toss’d” ile “coast”, “come” ile “Rome” veya “home” ile “gloom” kafiyelerini kullanmaktan çekinmemiş , böylece eski moda şairleri sürdürdüğünü ilan etmiştir. Ancak Rheinhart Kleiner’den (5) ve diğer saygıdeğer kaynaklardan gelen ayakları yere basan modern eleştiriler, onu burada, sorunu kamu yararına tekrarlamaya ve özellikle kendi tarafını sunmaya, iki asır öncesinin üslubuna olan bağlılığını haklı çıkarma çabasına itmiştir.
Kafiye yapmaya yönelik en eski İngilizce girişimler muhtemelen uyumu o kadar zayıf olan sözcükleri içeriyordu ki, gerçek kafiyeden ziyade yalnızca “asonans” adını hak ediyordu. Böylece, orijinal “Chevy-Chase” baladında “King” ve “within” kelimeleri arasında bir kafiyemsi yapıyla karşılaşıyoruz, benzer “Otterbourne Savaşı”nda da “long” kelimesinin “down” kelimesiyle, “ground” kelimesinin “Agurstonne” ile ve “name” kelimesinin “again” kelimesiyle kafiye olarak kullanıldığını görürüz. “Sir Patrick Spense” baladında “morn” ve “storm”, “deep” ve “feet” kafiyelidir. Ancak bu talihsizlikler esasen bir sanatsal ihmali değil de köy ozanlarının özensizliğini ve halkın cehaletini yansıtıyorlardı. Saray şairi Chaucer’da müsaade edilebilir kafiye nadiren rastlanılan bir şeydir, dolayısıyla İngiliz şiirindeki esas idealin kulak için kafiye olduğunu söyleyebiliriz.
Spenser, karakteristik kıtalarından birinde, hepsinin kafiyeli olması gereken üç farklı “Lord”, “ador’d” ve “word” sesini vererek müsaade edilebilir kafiyeler kullanır; ancak telaffuzu hakkında çok az şey biliyoruz ve çağdaşlarının kulaklarına göre bu telaffuzların bariz bir şekilde farklı olmadığını tahmin edebiliriz. Ben Jonson’un kusurlu kafiye kullanımı Spenser’ınkine çok benziyordu; ılımlı ve kaotik bir telaffuz nedeniyle kısmen mazur görülebilir. Restorasyonun (6) iyi şairleri de müsait kafiyelerden kaçındılar; Cowley, Waller, Marvell ve daha birçokları bu konuda oldukça istikrarlıdır.
Bu nedenle Samuel Butler, hazırlıksız bir dünyada, komik diksiyon aşinalığı acayiplikte yalnızca kafiye konusundaki zekice hovardalığıyla aşılan ölümsüz “Hudibras” ile ortaya çıktı. Butler’ın iyi bilinen çift kafiyeleri zorunlu olarak zorlama ve hatalıdır ve sıradan tek kafiyelerde artık kesinliğe önem vermiyor gibi görünmektedir. “Vow’d” ve “would”, “talisman” ve “slain”, “restores” ve “devours” rastgele verebileceğimiz birkaç örnektir.
Butler’ın hemen ardından, gücü ve zekası ona evrensel övgü kazandıran ve hem kafiye hem de ölçü açısından muazzam basitliği, hicivlerinin ihtişamı arasında gözden kaçan bir hicivci olan John Oldham geldi. Oldham, kulağın talepleri karşısında neredeyse tamamen kontrolsüzdü ve “heads” ve “besides”, “devise” ve “this”, “again” ve “sin”, “tool” ve “foul”, “end” ve “design’d” hatta “prays” ve “cause” gibi çok zorlama kafiyelerle işlenmiştir.
İngiliz şiirinin ustalarından olan muhteşem Dryden, onun ölçü için yaptığından daha fazlasını kafiye için yaptı. Hiçbir yerde arkadaşı Oldham’ın aşırılıklarına ulaşamasa da, Dr. Johnson’ın “itiraza açık” olduğunu kabul ettiği kafiyelere büyük otoritesinin olurunu verdi . Ancak Dryden ile onun selefleri arasındaki büyük bir farka dikkat edilmelidir. Dryden ölçü ritmini o kadar geliştirmişti ki, epik beyitlerinin son heceleri öne çıkıyor, sesin olası her benzerliğini sergiliyor ve vurguluyordu. Yani, seslere ilk etapta yaklaşık olarak benzerlik kazandırıp ilgili satırlarda tamamen karşılık gelen konumlarının öne çıkmasının neden olduğu ilave benzerliği sağlıyordu.
Dryden’ından hemen sonraki dönemin retorik cilası üzerinde durmaya gerek yok. İngilizce şiir yazma söz konusu olduğunda, Pope dünyaydı ve tüm dünya Pope’tu. Dryden yeni bir şiir okulu kurmuştu, ancak bu sanatın gelişimi ve nihai mükemmelliği, on iki yaşından önce, idolü yaşlı Dryden’ı bir kez görebilmek için Will’in Kahve Evi’ne götürülmek için yalvaran hasta çocuğa kalmıştı. Şiirsel yapının en ince armonilerine hassas bir şekilde uyum sağlayan Alexander Pope, İngiliz ölçü tekniğini doruğa taşıdı ve hala yükseklerde tek başına duruyor. Mükemmel bir şiir ustası olmasına rağmen, kusursuz bir ölçüye sahip olmaları koşuluyla, kusurlu kafiyelere burun kıvırmazdı. Müsaade edilen kafiyelerinin çoğu sesli harflerin genişliğinde ve doğasındaki varyasyonlardan ibaret olsa da, bir keresinde katı mükemmellikten yeterince uzaklaşarak “vice” ve “destroys” kelimelerini kafiyeli halde kullandı. Peki kim buna alınabilir? İnce ölçülü dürtünün değişmeyen gel-giti diğer her şeyi gizler ve göz yumur.
İngilizce serbest vezinin veya İspanyolca asonantın (7) desteklendiği her iddia, müsaade edilen kafiyeye daha büyük bir çapta uygulanabilir. Ölçü, şiirsel tekniğin asıl esasıdır ve esaslı benzerliğe sahip iki ses, biri diğerini belirli bir ölçülü ilişki içinde takip edecek şekilde yerleştirildiğinde, normal kulak, ilgili baskın sesli harflerde hafif bir özdeşlik eksikliği konusunda itiraz etmeden kusur bulamaz. Uzun bir sesli harfin kısa bir harfle kafiyeli olması tüm Georgian dönemi şairlerinde yaygındır ve iyi okunduğunda şiirin genel akışı içinde gözden kaçırılamaz; örneğin Pope’un şu mısraları:
“But thinks, admitted to that equal SKY,
His faithful dog shall bear him COMPANY.”
Aslında farklı sesli harflerin kafiyeleri de benzer niteliktedir; bu seslerin hareketli bir söylevde telaffuz edildiğinde hiçbir şekilde birbirine benzemediği görülür. Şiirde “join” ve “line” gibi kelimeler birbirine pek benzemez, ancak Pope şunları yazarken bunları çok iyi kafiyeliyor:
“While expletives their feeble aid do JOIN,
And ten low words oft creep in one dull LINE.”
Kafiyedeki hiçbir zaman değişmeyen son ünsüz sestir. Bu, her şeyden önce istenen benzerliği sağlar. Ünlülerde uyuşan ancak son ünsüzlerde uyuşmayan heceler kesinlikle kafiye değil, sadece asonanttır. Ancak ortalama bir modern yazarın tutarsız dikkatsizliği öyledir ki, o genellikle bu basit sessiz sesleri, babasının gerçekten müsaade edilen kafiyelerden daha fazla kullanır . Yazar, kritik görevlerinde, “fame” ve “lane”, “task” ve “glass” veya “feels” ve “yields” gibi kelimelerin kafiyeli hale getirilmeye çalışıldığını defalarca belirtmek zorunda kalmıştır ve bu olanaksız bileşimler karşısında, Mart Muhafazakarı’nda “art” ile “short” kelimelerini kafiyeli kullandığı için kendisini çok ciddi bir şekilde suçlayamaz; çünkü bu kelime çiftinin sonunda en azından aynı ünsüz harfler var.
Müsaade edilen kafiyelerin gerçek avantajlara sahip olduğu, hiçbir şekilde reddedilemeyecek bir görüştür. Uzun bir epik şiirin monotonluğu, kafiyelerin mükemmel bir şekilde birbirini takip etmesindeki makul kesintilerle çoğu zaman hoş bir şekilde hafifletilebilir, tıpkı ölçünün bazen ara sıra üçüzler ve Alexandrinelerle (8) süslenebilmesi gibi. Diğer bir avantaj ise düşüncenin ifade edilmesine daha fazla izin verilmesidir. Kısıtlamadan mükemmel kafiyeye kadar, müsaade edilen kafiyenin kolayca imkan verebileceği düzgün bir epigramı veya parlak bir antitezi terk etmek zorunda kalan ya da sadece istenen kafiyeyi sağlamak için sıkıcı bir küfür eklemek zorunda kalan yazarların sayısı ne kadar fazladır!
Ancak tarihsel değerlendirmelere geri dönüş bize bu konudaki zevkin mantıksal eğilimini çok açık bir şekilde gösteriyor ve Bay Kleiner’in mutlak mükemmellik talebinin bir hezeyan olmadığını gösteriyor. Oliver Goldsmith’te, Pope’un tanıdık klasik diksiyonunu korusa da, müsaade edilen kafiyeyi neredeyse terk ederek ideal cila olarak gördüğü şeye doğru daha da ileri giden bir şahsiyet ortaya çıktı. “Gezgin” ve “Issız Köy” beyitleri değişmez bir doğrulukla aktarılır ve hiç kimse onların eleştirel kulağı memnun eden belli bir medeniyet taşıdığını inkar edemez. Cowper’ın basit kafiyeleri biraz daha az hassasiyetle şekillenirken, kibirli Erasmus Darwin de sesin kimliğine Kraliçe Anne ozanlarından daha fazla önem veriyor. Gifford’un Juvenal ve Persius çevirileri dönemin eğilimini neredeyse aynıyla göstermektedir ve Campbell, Crabbe, Wordsworth, Byron, Keats ve Thomas Moore’un hepsi eski zamanların uyguladığı çeşitlendirmelerden kaçınma eğilimindedir. Bu kadar yaygın bir teknik değişikliğin önemini inkar etmek sonuçsuzdur, çünkü onun varlığı onun doğallığını kanıtlamaktadır. On dokuzuncu ve yirminci yüzyılların en iyi eleştirmenleri mükemmel kafiye isterler ve şöhret peşinde koşan hiç kimse böyle bir evrensel standardı terk etmeyi göze alamaz. Fransız ozanlarının olduğu kadar İngilizlerin de gerçek amacının bu olduğu bellidir; önceki dönemde geçici olarak saptığımız hedef.
Ancak diğer günlerin atmosferini bir şekilde özümsemiş ve kalplerinde eski klasik kadansların görkemli sesini özleyen birkaç kişi için istisnalar yapılmalıdır. Kusurlu kafiye tercihleri sınırlı bir ölçüde engellenebilir, ancak bunları tamamen modern kurallara bağlamak barbarca olacaktır. Her bireyin zihni belirli bir ifade özgürlüğüne ihtiyaç duyar ve iki asır öncesinin coşkun üslubundan kaynaklanan dürtü olmadan kendini tatmin edici bir şekilde ifade edemeyen adamın, bu kadar zararsız, temel ilkelerden bu kadar uzak bir uygulamayı aşırı kısıtlama olmaksızın izlemesine kesinlikle müsaade edilmelidir. Şiirsel kompozisyonlarında pürüzsüz ve zararsız, müsaade edilen kafiyeyi kullanmak gibi bir hata ve emsal tarafından onaylanmıştır.
Dipnotlar
- “Lakin şiirde pek çok yerin parladığı yerde, birkaç kusurdan rahatsız olmayacağım.”
- 1714-1830/37 arası, adını dönemin İngiliz hükümdarlarından alan, İngiliz edebiyatına da etki eden dönem.
- 1700-1744 arasına hakim olan Ogüst edebiyatına (Augustan literature) verilen bir diğer isim.
- Dokuz Lirik Şair, Dokuz Lirikler veya Melik Şairleri olarak bilinen antik Yunan şairleri.
- (1892-1949) Lovecraft’ın erken dönem mektup arkadaşlarından, ona şiir yazma konusunda ilham vermiş ayrıca onun ırkçı ve ateist felsefesinin de eleştirisini yapmıştır.
- 1660–1714 arası Stuart Hanedanı’nın İngiliz tahtına döndüğü dönem.
- Yarım kafiye, asonans.
- Mısraları 12 heceli Fransız ve İngiliz şiir türü.





Yorum bırakın