Gençler, gideceğiniz bir yer var mı; yoksa sadece gidiyor musunuz?
Yolda – Jack Kerouac

YANLIŞ MECNUN’UN LEYLASI

,

Okuma Süresi

2–3 dakika

Aslı Parça

İçimde sessiz bir çığlık oldun kaderimin; sancılarımı kavuşum bütünüyle yaşatıyorsun, düşsel olarak yekten ırmaklar kenarlarında taşıyorum. Durmadan söyle neye harelisin gel de gurbetime kaderimin nazarına eyle. Güneşin saçtığı sırmaların kokusuna duyduğu muhabbetinden bile büyük hale gelmiştir bu sevgim. Tufanın bile sürükleyemediği cehennemin müthiş alevleri ruha dar gelince artık zehir de ondadır hançerde. Falerna içkisinden tadarak ölümden bahsetmek ve kederli havalara savurmak nasip olmadıktan sonra geriye kalan zevkler neye yarar ki artık benim için. Belki de varoluş ıstırabını tekerrüre zapt eyleyen cemi dâhilerin ve delilerin arasından kaçarak övgü ile uzlette karar kılmıştı merhametli yüreğim; ete ve kemiğe bürünen bu yüklü gurur ve şehvetin yavrularından. Kindar varlığı ile cesedini süsleyerek karanfilimin. Veya insan olabilmenin ıstırabını dindirebilmiş canlılığın bağında cesetler karinesi ruhumda da bir ikilem narıydın. Pişmanlık, suç, ihtiras, aile içi kaygılanmalar, melankoli, alaycı, kararsızlık… Yaşam ve ölüm arasındaki iç çatışmalarının sürgününde esrarengiz ve belirsizlik. Yapabileceklerinin farkındalığı ile iradesiz gücünün sınıra gelmez huzursuzluğuyla dolup taşmaktadır sürekli. Çünkü görüyorum ki hiçbir şey bilememektedir, bu da yüreğini epey yakmaktadır… Ne cehennem ne şeytan korkusu. Buna karşın bütün sevincini yitirdiği ve aklının potansiyelini kaybedilen bir evrenin eşiği. Peki seni sen yapan bülbül hangi güle şeydaydı? Sık sık iç dünyasıyla baş başa kalmış birisi olmakla beraber düşünceleriyle hem kendisini hem de çevresini sürekli sorgular haldeyken o artık bu bilinmezliğin , ihanetin ve sevgisizliğin ortasında sırılsıklamdır. Kalbinde ki bu infazsız acı, damarlarında dolaştıkça ve damla damla sızdıkça güler, sarhoş olur. Ben ise felek ile aralıyım, yolum akasya başakları arasınca başımdan alan kokundan geçer. Yüreğim suya bir muammada aynadır, söyle yüzümün neresindesin? Bedenimin özenle dokunmuş nefsimin ipliğini sökercesine pınarlarına ulaşırken sindirir beni. Renklerimin koyu ve gür, görünmez aydınlığının mesa nispeti alışıldık bir kadehi sırılsıklamdır. Umutsuzluğa baş eğilirken ne umutlar ruhumda aşkın deniz kederi gözyaşına dönüşür. Ama bir beni göremez, inikas kalınış ayrı ve kopuk hapishaneye sürüklemektedir. Bulamam içimde saflanmış hilal hançerini ki eriyeyim. Şu yüreğime şavkın vursun da  yansın canım, aşkın alevinde gayrı. Gerçek aşkın isem canım şevkle münakkaş eder meskenine. Gurbetinde kaldı gülümün dikeni, göremem bülbülümün sessiz, derin kederini, taşsın bahar içimde de yoluna yoldaş olsun. Fakat bağlanmış yollarım, ne uzak yollar bana yakın ne de yurdun. Şimdi ise uzanıp göz yaşımı yüzdürür, bağlamam sabah yıldızlarını üzerime de yağar durur. Karanfilim, yılgın çığlığımın özü, kim bilir ruhundan kaç mevsim süre geliyor da şu dünyanın kökü yalanken haren sanatıma dökülüyor? Bende bildim düşümü, sözümü. Geçtiğim çorak günlerinden izi akan kanlı gözyaşlarım sana ne tasadır ne de derttir. Bilirim her anını kuşatsa da mutlak değilim. Günahlarımın pınarı kapkaranlık olan her günüm kaynar durur. Nefesimin yalazı en iyisi senden kaçınayım. Artıktır artık müdana edişlerin sadeliğime; sonunda kaçış bağlarınla çözüldüm. Bu yüzden meyvesiz ağacı artık sakınmak istemiyor, kendimi lekelerinden arındırırken raks ediyorum. Ümitsiz olan tuzaklı yüreğe ben ne söyleyeyim? O hazzı ister, bilmez ki ben ölümsüzlüğe boğulur gibi her gece doğar dururken perişan sevinçlerimle ilerlerim usulca ve dehşeti büyük ışık saraylarımı kayalara kazır dururum. Her darbemde nabzın hercai topraklara mezar olur durur. Sevda, uyku şarabıyla beşiğinde artık. Büyür sevdam, her gün yıllarca; evrene, sonsuzluğa ve ölümsüzlüğe. Öpüşlerinin ölümü, kozanın tek bir parçası kul olunca renklerini ise kaybeden bir kelebektir

Yorum bırakın