
Kaan İlgezdi
“Su, toprak, ateş, hava… Geçmişte dört ulus barış ve uyum içinde yaşıyordu. Sonra Ateş ulusunun saldırmasıyla her şey değişti… Yalnızca dört elementin ustası olan Avatar, onları durdurabilirdi…”
Hafta sonu sabahlarını iple çekme sebeplerimizden biriydi bu animasyon serisi. Sabahları erken kalkıp çizgi film izlemeyi huy edinmiş bizim neslin gözbebeklerinden biriydi Avatar: Son Hava Bükücü. Gerek kurduğu büyülü ve mistik dünyasıyla, gerekse de karakterlerinin ilgi çekici hikayeleriyle bizlerde nice izler bıraktı. Çay seven milletin evlatları olarak bilge, komik ve heybetli Batı’nın Ejderi Iroh, karizması, öfkesi ve kendisini babasına ispatlamaya çalışmasıyla Zuko, 100 senedir kayıplara karışmış olan ve hava göçebelerinin hazin akıbetinden habersiz, toy ama seçilmiş kahramanımız Aang ve daha nicesi…
Her karakteriyle ayrı bir emekle işlenmiş bu serinin mistik yanı hep dikkatimi çekmiştir. Genel yapı itibariyle etkilendiği Uzak Doğu kültürünün bunda katkısı ve payı büyük elbette. Ruhsal alem, nesilden nesle aktarılan Avatar ruhu, hakimiyeti sağlamak için çakraları çalıştırmak. Hinduist, Budist ve Taoist birçok etki görmek mümkün. Meditasyon çeşitlerinden tutun da belli ulusların savunma ve dövüşme stillerine kadar Uzak Doğu dövüş sporlarının figürlerine rastlamak mümkün. Ancak bugün görünen tarafıyla değil, çok sonraları tekrar tekrar izlerken fark ettiğim başka bir yanıyla ele almak istiyorum. Dört elementin temsil ettikleri ve dördünün bir araya geldiğinde ne anlam ifade ettiği üzerine kendi nazarımda, naçizane birkaç kelam etmek istiyorum.
Anasır-ı Erbaa, yani bugünkü Türkçe ile dört element: Ateş, su, toprak ve tahta! Şaka, şaka, hava olacak. İşkembe-i kübramdan element uydurmuyorum canım okurlar. Şimdi bu dört elementi ele almak gerekirse, her biri insanoğlunun varoluşundaki dört temel maddeyi ifade eder. Ancak bu maddelerin sadece zahiri olarak değil, ekseriyetle batıni bir kademesi de vardır.
Ateş, canı temsil eder. Atan kalbi, göklerden gelen bilgiyi temsil eder. Promete’nin insanlara verdiği hikmettir.
Toprak, Adem’in bedenidir. Meleklerin şu dünya üzerinde topladıkları avuç avuç kum yahut kildir, tendeki esrardır ve ilhamdır.
Su, Adem’in geldiği yerdir. Canın sebebi ve dahi zıddıdır. Damarlarda gezen kan, ab-ı hayattır.
Hava ise nefestir, ruhtur. Rabbi’n sonsuz nefesinden bir katredir. Adem’in gözünü açan, eline ve ayağına güç kuvvet veren ilahi armağandır.
Ruh beden ayrı değildir. Su söndürür, ateş yakar. Toprak sabit kılar, hava uçurur. Bu dört element, dört ulus olarak da animasyon serisi içinde seçilmiş ve her bir ulusa da bu elementleri kontrol edebilme kabiliyeti verilmiştir. Gerçekte de şöyle bir baktığımızda, insanoğlu envai çeşit mizaç ve ruhla var edilmiştir. Kimi sular gibi berrak iken, kimisi de toprak gibi sabittir. Bugünkü astronominin atası astrolojinin kökü dahi zodyaktaki on iki burcu dört element çatısı altında gruplaştırır. İnsan mizaçları da bu dört element çevresinden tespiti ve analizi, kendi yöntemlerince yapılır. Dört element simyada büyük önem arz eder ve kaideler bunlar üzerine kurulur.
Animasyon serisine dönecek olursak bu dört element aynı zamanda ulusların mensubu olan karakterlerin mizaçlarına da etki eder. Toprak bükebilen karakterlere baktığımızda sert, inatçı, soğuk bir tablo çizebiliyorlarken, ateş bükebilen karakterler tutkulu, çabuk öfkelenen ve hareketli olduklarını görürüz. Su bükebilen karakterler daha komplike ve durgun iken, hava göçebelerine mensup karakterler hareketli, neşeli, dingindir. Tıpkı zodyaktaki dört elementin karakterlerin mizaçları üzerindeki etkileri burada da görülmüştür.
Peki ya tüm bunlar bir yana Avatar’ın yeri neresidir? İşte orada Uzak Doğu mistisizminin etkisi her ne kadar olsa da bizim gözümüzle bakıldığında, Avatar olmak eşittir insan-ı kâmil olmaktır. İnat ovalarından, keder denizlerinden, heva göklerinden ve hiddet cehennemlerinden geçip nefsinin tüm kaidesini eline alan insandır burada Avatar karakteri. Zaten macerasında atlattığı bütün badireler, geçmiş Avatarlar’a dair bütün görüler Aang’in bu olgunluğa erişmesine hizmet etmesi için vardır. Mizaçlar farklı dahi olsa, insan kâmil sıfatıyla şereflendiğinde tüm sıfatlar da birdir, tüm mizaçlar da. Kapıları binken bir eyleyen yücelik makamıdır o.
Bahsi geçen kurgu evrendeki bitmek bilmeyen zulme de dur diyebilmesi için de zaten tüm ıstıraplı sınavları geçip, hamlıktan pişmeye ve en nihayetinde yanmaya ihtiyacı vardır. Kemale ermedikçe esas amacına da ulaşması namümkündür. Karakterimiz sınavları geçer, nihayetine erişir ve görevini sonunda tamamlar. Kâmil bir insan olarak, zulme galebe çalmış, sulhu getirmiş ve önderlik ettiği davada amacına ulaşmıştır.
İşte çok sonraları bu animasyon serisi bana bunları düşündürdü. Ne diyeyim? Ben de ilk başlarda garipsedim ama sonradan hoşuma da gitti bu fikir. Kâmil insan olmak da ağır yük, Avatar olmak da… Herkese nasip olmuyor. Bizlere nasip olmayacağı da aşikâr. En azından hikmetine varanlardan olmak bize nasip olur umarım.
Muhabbetle kalın.





Yorum bırakın