Türü: Cinayet Romanı
Yayınevi: Everest
İlk Yayın Tarihi: Haziran 2010
Derecelendirme: 4/5
Arka Kapak:
Byzantion’dan İstanbul’a uzanan, heyecan yüklü bir serüven… Sarayburnu’nda Atatürk heykelinin ayaklarının dibinde bir ceset. Avuçlarında antik bir para… Ama ne bu ceset son kurban, ne de antik para son sikke… Yedi kurban, yedi hükümdar, yedi sikke, yedi kadim mekan. Ve tek bir gerçek: Bu şehrin gizemli tarihi.
“Şehre bakıyorduk denizden. Sisler içindeydi İstanbul… Sisler içinde deniz… Sisler içinde teknemiz. Sultanahmet’in minareleriydi görülen, Ayasofya’nın kubbesi, Topkapı Sarayı’nın kuleleri. Hiç yağmalanmamış, yıkılmamış, kirletilmemiş gibiydi şehir. Bembeyaz bir sisle örtmüştü doğa, ne varsa görüntüyü çirkinleştiren. Güneş doğmadan bir anlığına beliren bir hayal gibi… Büyülü bir bulut gibi… Bir masal imgesi gibi… Yeni kurulmuş bir kent gibi… Taze bir başlangıç gibi… Genç, umutlu, güzel…
İstanbul’a bakıyorduk denizden. Ölülerimizin yüzlerine bakıyorduk… Onların gözlerindeki kendi kederimize. Çaresizliğimize bakıyorduk, avuçlarımızda büyüyen zavallılığa, kanımızda filizlenen korkaklığa… Elimizden alınan hayata bakıyorduk… Güneşli günlerimize, umut dolu sabahlara, eğlenceli bahar akşamlarına… Sönen anılarımıza bakıyorduk, ölen hayallerimize, yıkılan düşlerimize… Sönen anılarımızı, ölen hayallerimizi, yıkılan düşlerimizi yüklenip yorgun bir şilep gibi bizden uzaklaşan şehrimize… Şehrimizle birlikte yitirdiğimiz kendimize bakıyorduk…”
İnceleme:
En sevdiğim yazarlardan biri olan Ahmet Ümit’in, İstanbul’u adeta kelimelerle resmettiği eseri olan “İstanbul Hatırası” benim için her zaman ayrı bir yere sahiptir. İlk okuduğum cinayet romanlarından biri olan kitap, İstanbul’un tarihini ve bugünkü düzenini adeta bir şehir rehberi gibi bize sunuyor. İstanbul’un hikayesini merak eden ama akademik yazı okumak istemeyen okuyucularımızın kesinlikle okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Okuduğum onlarca kitabın arasından İstanbul ile alakalı bana en çok bilgiyi belki de bu kitap vermiştir.
Hikayeye gelecek olursak, Ahmet Ümit’in kadrolu baş karakteri Başkomiser Nevzat yine kitabın anlatıcısı, bu sefer Nevzat’ın polislik kimliğiniyle beraber özel hayatı de ön planda. Başkomiser Nevzat’ın genç yardımcıları Ali ve Zeynep de kitaptaki diğer baş karakterler. Sarayburnu’nda başlayıp Sarayburnu’nda biten bir seri cinayet vakasını konu alan kitapta katil veya katiller, Ahmet Ümit’in her zaman yaptığı gibi yan karakterlerin arasına çok güzel gizlenmiş. Bu olay başlarda hoşuma gitse de yazarın başka kitaplarını okuduğumda kitabın ortalarında katili bulmama sebep oluyor. Yazarın, olayın arkasında sakladığı hikaye ne olursa olsun bir heyecanı kalmıyor. Kitabın dili gayet sade ve akıcı, olaylar sizi yormuyor hatta bir an önce bitirmek için sizi hızlandırıyor.
Bazı bölümlerde olaylar çok fazla ayrıntıya giriyor ve okuyucuyu asıl konudan uzaklaştırıyor. Mesela, maktüllerle beraber bulunan antik sikkeler ile ilgili gereksiz detaylı bilgiler yer alıyor kitapta ve bu da okuyanı cinayetlerden uzaklaştırıyor. Bu kadar detay olmasa kitap belki de 561 sayfa olamayacaktı. Bununla beraber bazı yerlerde de gereksiz olacağını düşündüğümüz bilgiler veriliyor ama cinayetler çözülürken hepsi baş kahramanımız Nevzat’ın işine yarıyor. Nevzat’ın özel hayatının üzerine başka bir kitap yazılabilir, geçmişte yaşadıklarının o kadar etkisinde ki belki de bir şans versek geçmişte yaşamak isteyecek.
Kısacası, İstanbul gibi güzel bir şehri sıkmadan ve merak uyandırarak anlatan bu romanı tüm okuyucularımıza tavsiye ediyorum.

Yavuz Sultan Selim






Yorum bırakın