Gençler, gideceğiniz bir yer var mı; yoksa sadece gidiyor musunuz?
Yolda – Jack Kerouac

Nikahta Keramet(!) Var

Okuma Süresi

5–7 dakika

WhatsApp Image 2018-12-09 at 16.12.47 Onca koşturmaca, dolanmaca, ayarlamaca falan sonunda bitiyordu, kuzenim artık evleniyor ben de sağdıçlık görevinden azat oluyordum. Nikah memuru da gelmişti, bir problem olmadan kıy şu nikahı da gidelim memur bey.

“Memur Bey de geldiğine göre artık başlayalım isterseniz, gelin ve damadı şöyle masaya alabilir miyiz?”

“Ne, ne memuru ne beyi? Oğlum kim çağırdı polisi buraya; Amirim ben vatani görevlerini yerine getiren, vergisini düzenli ödeyen bir vatandaşım, beni tutuklayamazsınız.”

Nedim enişte ağzıyla içmiyordu ki şu mereti…

“Enişte, polis molis yok. Nikah memuru geldi, hani Kaan evleniyor ya onun için geldi o da.”

“Nikah memuru mu? O or*spu Selda’yla beni zorla evlendirecek misiniz?”

“Aaaa, enişte ayıp oluyor ama. Halama neden öyle laflar söylüyorsun? Hem siz evlendiniz zaten yedi sene önce…”

“Ben hiç hatırlamıyorum onu Yavuz, harbi nerede şimdi o, neden yanımızda değil?”

“Buradayım ya şe*efsiz, gözü kör olasıca, elaleme rezil ediyorsun bizi…”

Onları karı koca başbaşa bırakıp kendi yerime yöneldim, bu arada tören de başlamıştı. Nikah memuru prosedür gereği söylemesi gereken şeyleri söylüyordu. Nikah memuru söze girmeye başlıyordu artık yavaş yavaş.

“Evet…”

Havaya üç el ateş edildi, kimse ne olduğunu anlamadı. Arkaya dönüp baktığımda damadın dayısı, Nebi Dayı, havaya sıkıyordu.

“Nebi Dayı! Nebi Dayı! Napıyorsun ya? Neden ateş ediyorsun?”

“Damat ‘Evet’ dedi işte, sevincimizi de mi göstermeyelim?”

“Dayı, hadi duymuyorsun kimin dediğini, görmüyor musun damat oturuyor orada, konuşan nikah memuru. Kırmızılı nikah memuru, siyahlı olan damat. Karıştırma bunları…”

“Memur bey, lütfen devam edelim.” Allah’ım bir başlayamadı şu nikah, bitse de gitsek artık. Hah, nikah memuru tekrar başladı konuşmaya.

“Evet çiftimiz evlenme isteklerini belediyemize…”

Çok iyi gidiyoruz evet, böyle devam edin memur bey böyle devam…

“… bir itirazı olan varsa şimdi konuşsun ya da sonsuza dek sussun.”

Eyvah; bu söz bu topluluğa söylenilecek bir şey mi memur bey, bu insanlara “Şimdi konuşmazsan sonsuza dek susacaksın!” denir mi? Bunlar şimdi hayat hikayelerini falan anlatır.

“Valla benim itirazım var memur bey!”

Hah, gelinin halası beni yalancı çıkarmadı, valla bravo…

“Kızım, sen benim ne yanlışımı gördün de beni şahit yapmıyorsun? Şu yelloz, sarı çiyan, ne olduğu belirsiz öğretmenin kadar değerim yok mu gözünde? Bak Kaan’a çocuk dayısını oturtmuş şahit koltuğuna, aile büyüklerine saygılı çocuk. Aferin damat, şu bizim kızı da adam et de saygı öğrensin.”

Kadını zor sakinleştirdiler, artık ne kadar dolmuşsa zor oturttular yerine tekrar. Daha başımıza neler gelebilir diye düşünüyordum ki babannem başladı…

“Ulan Zeki, hani evlenecektik biz? Kim bu yanında oturan k*ltak? Hani en büyük hayalin beni beyaz gelinlikte görmekti, bir de beni de çağırmış nikahına. Şu şer*fsizliğe bak…”

Eyvah, babannem yine indirmişti sigortaları, Kaan’ı rahmetli dedem sanıyordu. Yaşlı kadın sonuçta olur böyle yanlışlıklar diye düşünürken hemşiresi bir sakinleştirici iğne yaptı ve babannem yumuşacık oluverdi. Tam ondan kurtulduk derken ailemizin komediyeni(!), bilmem kaç kuşak öteden akrabamız Şahin abi girdi söze:

“Durun! Siz evlenemezsiniz! Kardeşsiniz siz!”

Hay s*keyim böyle işi deyip ayağa kalkıp cevap verdim:

“Şahin abi senin ben… Abi nereliyiz biz?”

“Kayseri…”

“Eee abi, gelin nereli biliyor musun? Ya da dur sen saçmalamadan ben söyleyeyim, Aydın’lı.”

“Eee, ne yani Yavuz?”

“Yani abi sence kardeş olabilirler mi? Hem her şeyi geçtik, kız sarışın mavi gözlü, bizimki kara kuru esmer bir şey. Nasıl kardeşlik bu?”

“Ya ben zaten onu şaka olsun diye şey ettiydim, en iyisi siz devam edin törene.”

Damadın yanına geçip kalabalığı uçtan uca kestim, nikah memuru dahil herkes ‘bitse de gitsek’ diye bakıyordu. Nikah memuru törene başlayacaktı ki iki üç tane üniformalı polis içeriye girdi. Bir sorun olduğu belliydi ama ben içimden Nedim enişteyi almaya gelmiş olmaları için dua ediyordum.

“Kerim Akar’ı arıyoruz biz, zorluk çıkartmadan teslim olsun bizi yormasın. Tek tek kimlik kontrol etmeyelim şimdi.”

“Kim lan bu Kerim Akar? Nedim enişte sen misin? Nedim senin sahte adın falan mı?”

Yirmi yaş büyük kuzenim Ferhat’tı konuşan, boş konuşuyordu ama en doğru kişiye attı suçu. Aferin Ferhat, böyle devam, aferin, gerçekten tebrik ediyorum seni, yakınında olsam öperdim ama çok uzaktasın be… Polisler yanlış geldiklerini anlayıp özür dileyerek terk ettiler salonu. Nebi dayının gaza gelip vurdupu lamba düşmek üzereydi, nikah bitmeden düşmese bari.

“Oğlum sen gusül aldın mı? Her tarafını yıkadın di mi? Genize kadar çektin suyu?”

Kaan’da problem vardı kesin, bu kadar aksiliğin başka bir açıklaması olamazdı. Nihayet tören tekrar başladı, nikah memuru geline soruyu soruyordu ki bir ses yükseldi arkadan.

“Durun! Bir dakika durun!”

Hayda! Neden bağırıyordu bu adam?

“Ne oldu bacanak? Niye duruyoruz?”

“Ben sizi denedim, beni de dinleyip duracak mısınız diye? Herkes durdurdu, benim ne eksiğim var diye düşündüm.”

Keşke baban da o gece biraz düşünseymiş, keşke.

“Memur bey direkt sorulardan devam edelim. Hiç uzatmaya gerek yok.”

Nikah memuru sağolsun direkt soruları sordu, gelinden ve damattan evet cevabını alınca Nebi dayı iki el daha ateş etti havaya ama bu sefer başarmış, tavandaki avizeyi kendinin ve çevresindekilerin kafasına indirmişti. İşin garibi kimse onlarla ilgilenmemiş herkes törene odaklanmıştı. Gelin ve damattan sonra bir de şahitlere sordu nikah memuru, bu kadar anormal insanın içinden normal insan çıksa şaşırırdım da öğretmen hanımdan böyle bir hareket beklemezdim.

“Demin burada bu k*şarın halası demediğini bırakmadı, benim de söyleyecek bir kaç çift lafım var. Öncelikle, kızım ben seni hiç sevmezdim okuldayken, sen neden beni çağırdın ki nikaha? Bir de şahit yapmış beni…”

“Hocam sizin branşınız neydi?”

Hah, bir sen eksiktin ortalıkta, ailemizin ya*şağı Mesut abiydi konuşan. Ben de bugün kimseye yürümedi diye üzülüyordum. Neyse ki öğretmen hanım ona yüz vermeyecek kadar akıllı çıktı, ama yine de içinde kalanları söylemeden atmadı o imzayı.

“… bana çok konuşuyormuşum gibi bakıyorsunuz da iki dakika önce şurda oturan çakma sarışın bir kal*ak bana laf ettiğinde kimse bir şey demedi. Bunları söylemek benim hakkım…”

Neyse ki Naci dayı çok bir şey söylemeden attı imzasını. Nikah sonunda bitti diye sevinirken polisler tekrar girdi salona.

“Kerim Akar’ı arıyoruz biz, zorluk çıkartmadan teslim olsun bizi yormasın. Tek tek kimlik kontrol etmeyelim şimdi.”

Bir anda herkes sanki daha önceden konuşmuş gibi Nedim enişteyi işaret etti, polisler de kelepçeleyip götürdüler garibi, kimlik bile sormadılar.

Sonunda bitirdik töreni, artık başımıza bir şey gelemez diye düşünüyordum ki Salih abi girdi kapıdan, ailemizin doymayan abisi Salih abi.

“Poğaça aldım sıcak sıcak, yeriz di mi Yavuz? Oooo, Kaan evleniyorsun da bize haber vermiyorsun?”

“Abi madem haberin yok, nasıl buluyorsun burayı?”

“Teknoloji diye bir şey var oğlum, herkes aynı yerden hikaye paylaşmış…”

Tören bittiği için herkes boşaltıyordu salonu, biz Salih abiyle ayakta iki lafın belini kırarken. Gelin ve damat da çıktıktan sonra biraz daha bekledim.

“Abi gitmeyeceksek şöyle otur, ben de iki çay kapıp geleyim.” Teklifinde bulundum ve Salih abiyi nikah masasına oturttum. Geri döndüğümde polis, Nedim enişteyi geri bırakıyordu salona, onu da oturttum masaya, son hatırladığım Salih abi ve Nedim enişteyle nikah masasında poğaça yiyip çay içerken gelin ve damadın ne kadar yakışmadığını konuşuyorduk.

 

Yavuz Sultan Selim

 

Yorum bırakın