
Kiralık olarak çalışmaya başlayalı beş yıl olmuştu ama bu alemdeki kimse Katil’in yüzünü görmemiş, sesini duymamıştı. Bu seneler içinde onlarca iş aldı; mafya babalarını, uyuşturucu baronlarını, silah tüccarlarını ve adını bilmediğimiz onlarca adamı öldürdü. Garip olan şuydu ki, ne poliste kaydı vardı ne de öldürdüğü adamların yakınları onu bulabiliyordu. İşinin ehli derler ya, Katil bu işi gerçekten çok iyi yapıyordu. Katil, kimseyle yüzyüze görüşmez, telefonla konuşmazdı. Ona ulaşmak isteyen; gizli cümlenin olduğu mektubu, “Reşat Aka” adına Sirkeci’deki postaneye gönderirdi. Sonrasını Katil hallederdi. Katil, elinde bir iş yoksa, her hafta postaneye uğrar kendine gelen mektupları alırdı. Hayatındaki tek ritüeli buydu, başka hiçbir şeyi sürekli olarak tekrarlamazdı. Her sabah farklı güzergahlar kullanırdı evden çıkınca, her gün farklı saatte değişik yerlerde yerdi yemeklerini. Katil’in en korktuğu şey takip edilmekti ve takip edilmemek için elinden geleni yapardı.
Geçen haftalarda alemde büyük kavga olmuş, iki büyük mafya grubu birbirine girmişti. Bundan dolayı Katil’e hiç iş gelmiyordu. Ortalık biraz yatıştı, iki mafya lideri barıştı ama Katil’e hala iş gelmiyordu. Katil, önce kimliğinin ortaya çıkmış olduğundan korktu, bir iki gün temkinli gezdi ama takip edilmiyordu. Takip edilmediğini anlayınca Sirkeci’deki postaneye gitmeye karar verdi. Bir şey olacağını düşünmüyordu ama bir umut postaneye gidip Reşat Aka adına gelen posta olup olmadığını sordu. Reşat Aka’ya iki tane mektup gelmişti, Katil buna önce şaşırdı ama sonra sakince, soğuk kanlılığını koruyarak, evine geldiğinden başka bir yoldan döndü mektuplarla beraber.
Katil; eve girdi, kapıyı kilitledi, anahtarları kapının karşısındaki çekmecenin en üst gözüne koydu, ışıkları açmadan odasına yöneldi. Her şey yerli yerinde duruyordu evde, sabah çıkarken alt apartmanın kapısında duran adamlardan boşuna şüphelenmişti. Odasına girmeden, gözü mutfak tezgahının üzerindeki parıltıya takıldı. Kendi kendine evham yaptığını düşünen Katil odasına doğru devam etti. Odasına girdiğinde şok olmuştu, masasının üstü darmadağındı. Katil yerinin bulunduğunu anladı, soğukkanlı ve çabuk hareketlerle evden çıktı. Aşağıya inmek yerine asansörü kullanmadan iki kat yukarıya, çatıya çıktı. Çatıdan, önce sokağı kolaçan etti ama şüpheli kimse dikkatini çekmedi. Yine de tedbiri elden bırakmamak için yan binanın çatısına geçip oradan aşağıya indi. Arabasını çalıştırdı, kendini takip eden bir var mı yok mu anlamak için mahallede biraz dolandı sonra İstanbul’un diğer yakasında bir otele doğru yola çıktı.
Otele geldiğinde “Rıfat Ata” adına bastırdığı kimliği resepsiyondaki görevliye verdi ve bir oda istedi. Odaya çıkar çıkmaz ilk işi postaneye “Reşat Aka” adına gelen mektupları okumak oldu. Mektupların biri Vezir’den gelmişti, Reis’i öldürmesini istiyordu Katil’den. Vezir, yıllarca Reis’in yanında çalışmış biriydi, hatta tabiri caizse Reis’in sağ koluydu. Katil mektubu dikkatli bir şekilde tekrar okudu ve yanlış anlamadığına emin oldu. Yanlış anlamamıştı, Reis’i öldürmesi isteniyordu ama Katil için bir sorun vardı, Vezir mektuba gizli cümleyi yazmamıştı ve Katil bu işi yapamazdı. Diğer mektubu açtığında çok büyük bir şaşkınlık yaşadı. Ağa, Reis’in onaltı yaşındaki oğlunu vurmasını istiyordu. Ağa ve Reis daha iki gün önce barıştıklarını açıklamışlardı, neler oluyordu, anlaamıştı. Katil, mektubu tekrar ve tekrar okudu, Ağa’nın kaleminden çıktığı belliydi. Daha önce mafya içi hesaplaşmalarda Ağa için çalışmıştı, onun yazdığını tanıyabiliyordu. Mektupta her şey Katil’in istediği gibiydi, anahtar cümle de yazıyırdu mektupta ama kafasını karıştıran iki nokta vardı; iki mafya lideri barıştıkları halde neden böyle bir şey istediklerini anlamamıştı ve belki de daha çok aklını karıştıranda öldürmesi istenen kişinin daha bir çocuk olmasıydı. Katil, şiödiye kadar öldürdüğü kimseyle bağ kurmamıştı ama daha önce de kendinden hiçbir çocuğu öldürmesi istenmemişti. Şu an katil için bir dönüm noktasıydı, hayatı tamamen değişiyordu ama bunun farkında değildi.
Katil, Ağa’ya işi kabul ettiğine dair bir mektup yazdı ve sabah kahvaltısına inerken lobideki görevliden postaya vermesini rica etti. Kahvaltıdan sonra odasına çıkan Katil, Reis’in oğlu Varis ile ilgili araştırma yapmaya başladı, eğer parasını istediği kısmı eline geçerse hemen Varis’i takibe başlayacaktı. Para alışverişini önceki işlerdeki gibi yapacaklardı; Ağa veya adamları, parayı Kadıköy metrosunda teslim edeceklerdi. Saat 07.20’de Kadıköy’den en arka vagona binip parayı bırakıp Acıbadem durağında inecekler, Katil de parayı oradan alacaktı. Ertesi sabah buluşacaklardı, yani Katil’in hayatının değişmesine 48 saatten az bir süre kalmıştı.
Katil, iki gün boyunca dersini iyi çalıştı, Varis hakkında ulaşabildiği tüm bilgilere ulaştı. Hatta hayatında ilk defa parayı almadan fiziksel takibe başladı. Aslında böyle bir şey yapmazdı ama bu sefer kendinde de işte de bir gariplik vardı. Varis’in en büyük hatası, her günü aynı yaşamasıydı, bu Katil’in işini çok kolaylaştıracak gibi duruyordu.
Buluşma günü sabah erkenden kalkıp hazırlandı, yanına silah almıyordu çünkü her metro durağının girişinde polis bekliyordu, herhangi bir risk alamazdı. Durağa girdiğinde her şey normal görünüyordu ama Katil’in içinde hala garip bir his vardı, sanki bir şeyler ters gidiyordu. (07.20) Metro ilk duraktan kalkmış, Katil’e doğru geliyordu. Durak biraz kalabalıktı ama Katil’in bu trene binmesi gerekiyordu. (07.23) Metro durağa gelmiş, duraktaki kalabalık metroya hücum etmişti, ortalığa bir kargaşa hakimdi. Katil zor da olsa metroya binmişti, biner binmez Ağa’yla gözgöze geldi ama çok bakmadı. Biraz ön tarafa doğru gidip orada kapıda durdu. (07.27) Ağa ayağının yanındaki çantayı koltuğun altına doğru yavaşça iterken ayağa kalktı, Katil’in aklı hala karışıktı; Ağa neden böyle basit bir iş için sabahın bu saatinde kendisi gelmişti, alelade sıradan bir adamını gönderebilirdi parayı bırakması için. Ağa indikten sonra otuzlu yaşlarında bir adam oturdu o koltuğa. Katil, çok sakin davranıyordu hiç acelesi yoktu, nasıl olsa yolu uzundu. (07.32) Otuzlu yaşlarındaki adam koltuğun altındaki çantayı aldı ve trenden indi, onunla beraber iri yapılı üç kişi de trenden indi. Katil o anda anladı tüm olanları, bütün bu olanlar Katil’i bitirme planıydı. “Reşat Aka!” diye bağırdı iri yarı adamlardan biri, sonra dört el silah sesi ve çığlıklar… Büyük panikle kaçışan kalabalıkla beraer hareket ediyordu Katil; otuzlu yaşlarındaki adam, yerde kanlar içinde yatıyordu. Ateş eden iri adam silahını yere atmış tutuklanmayı bekliyordu, diğer ikisi ortada yoktu. Duraktan çıkarken maktülün yanından geçti Katil ve o anda farketti yerde yatanın kendisi olduğunu, adı Katil’di ama o şu anda bir maktüldü. Katil, Maktül’ün yanından geçerken şöyle dedi, “Çok basit bir detayı atladın, çok basit…”






Yorum bırakın